Olaylar Ve Görüşler

İstanbul Havalimanı’nın ‘yeri kötü mü?’

16 Ağustos 2019 Cuma

Adı İstanbul konulan bu havalimanı, uzun zaman “İstanbul’un üçüncü havalimanı” diye kamuoyuna takdim edildi. Ama gördüğümüz gibi İstanbul’un üçüncü havalimanı olmadı! Olamaz da!

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Cahit Turhan, ‘İstanbul’un yeni havalimanı ve yakın çevresinde özellikle ilkbahar ve sonbahar gibi mevsim geçişlerinde kötü hava şartları meydana geldiğini’ belirterek “Oluşan kötü hava şartları nedeniyle trafik akışında uzun süreli beklemeler, pas geçme ve devamında yaşanan divertler (uçuşların yedek meydana yönlendirilmesi) gibi olumsuzlukların yaşanacağını açıklamış...

Açıklama değil itiraf
Her şeyden önce vurgulayalım ki, bu bir açıklama değil, geç kalmış itiraf ve yaptıkları fahiş yanlışın kabulüdür!.. Elbette İstanbul Havalimanı’nın, yanlışları sayın Bakan’ın belirttikleri ile sınırlı değildir. Tam da bu hususta, bundan 20 yıl önce İstanbul’un 5 yıllık planının altına imza atan Vali Yardımcısı olarak (bırakınız AKP iktidarını, partinin kendisi bile yokken), o tarihte basında “İstanbul’a üçüncü bir havalimanının çok gerekli olduğu” özellikle Karadeniz kökenli müteahhitler tarafından ifade ediliyordu. Bu çok değerli müteahhitlerin(!), İstanbul’a üçüncü bir havalimanı’nı çok arzu etmelerinin altında yatan sebebi ben anlayabiliyordum! O tarihte hazırlamakta olduğumuz plana bu hususu araştırıp, doğrusunu yazmayı kendime görev kabul ettim.
Öncelikle İstanbul’a üçüncü bir havalimanı gerekli miydi? Araştırmaya başladım: 1-Mevcut kapasitede yetersizlik var mıydı? 2- Halen işleyen sisteme, yapılacak ilavelerle işin halledilmesi mümkün müydü? İşte bu iki soruya cevap aramak için Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nı yerinde inceledim. Yetkililerden, onlara bir şey hissettirmeden bilgiler aldım.
O tarihte (1999-2000) her iki havalimanı da kapasitelerini dolduramıyorlardı. Peki ama yakın, orta ve uzun zamanda mevcut kapasite yetecek miydi? Yetkililerden aldığım bilgilere göre, uzun zamanda oluşacak kapasite ihtiyacı için şimdiden çalışmalara başlanmasında yarar olacağı kanaati ben de oluştu. Atatürk Havalimanı’nında görevlilere şu soruyu sordum: “Buraya bir pist yapılması mümkün müdür? Mümkünse kapasiteyi ne kadar artırır ve kaç yıllık ihtiyacı karşılar.”

Çözüm basitti
Atatürk Havalimanı’nındaki yetkililer, “Hava Harp Okulu’nun bahçesinden alınacak araziye ilave olarak birkaç apartman kamulaştırmasıyla bu işin çok ucuza yapılabileceğini, terminal binalarının ise, kolayca halledilebileceğini” iyi yüreklilikle ve uzman pozisyonlarıyla anlattılar. O tarihte kaba bir hesapla bu iş, bir milyar TL’ye çözülebilecek ve ortalama 50 yıl sorun olmayacaktı! Sabiha Gökçen Havalimanı’nı da aynı yöntemle inceledim. O havalimanının da kapasiteyi nasıl dolduracakları konuşuluyordu!
İstanbul’un havalimanlarını ve gelecekte muhtemel ihtiyaçları göz önünde bulundurarak, beş yıllık planının bu kısımlarını, bizzat ben yazdım. Neden yazdığımı da kimseye açıklamadım. Zira valinin engel olmasından çekiniyordum. Atatürk Havalimanı için, yukarıdaki gibi bir pist ve terminal yapımı ile kapasitenin yüzde yüze yakın artacağını belirttim. Sabiha Gökçen için ise, ilerde oluşabilecek ek kapasite ihtiyaçlarını karşılamak için, havalimanı çevresindeki kamu arazilerini titizlikle korumak gerektiğini, ilaveten her iki yönde, özel mülkiyete tabi arazileri de şimdiden ve makul fiyatla kamulaştırmanın doğru olacağını ayrıca yazdım. (Maalesef havalimanının etrafı felaket durumda!)

20 yıl önce uyardık
Bu arada da “üçüncü havalimanı” yapılması iştahla teklif edilen (şimdiki İstanbul Havalimanı arazisini) yerinde iyice araştırdım. Burası, eski kömür madeni işletmelerinden geriye terk edilmiş, kocaman birer patates tarlası görünümünde, hiçbir işe yaramaz diyeceğimiz ve sahipsiz hissi veren bir coğrafyaydı. Yani zemin, tahminde zorluk çekilmeyecek derecede elverişsizdi. Çünkü çok fazla doldurma gerektirecekti. Ayrıca bu bölge, İstanbul’da kuzey rüzgârlarına en açık olan ve bu sebepten hiç iyi olmayan bir yerdi. Bir sorun daha vardı. Bunu da ben avcılığım dolayısıyla biliyordum: Burası kuşların göç yolu üzerindeydi. Zaten denize yakınlığı sebebiyle martıların bölgesiydi. Üstüme vazife değildi ama dayanamadım ve şöyle yazdım: “Burası İstanbul’da havalimanı yapılmaya en elverişsiz bir yerdir. Raporun bu kısmını, dediğim gibi o tarihte bazı müteahhitlerin, basına intikal eden istekleri üzerine, “durumdan vazife çıkararak” yazmıştım. Yıl, 2000 belki de 1999 olabilir. Bu raporumuzun bir örneği Ankara’ya gönderildi, bir örneği de İstanbul Valiliği’ndedir. Gizliliği olmadığı için, kendi arşivimde de bir örneği olabilir.
Şimdi adı (isabetle) İstanbul konulan bu havalimanı, uzun zaman “İstanbul’un üçüncü havalimanı” diye kamuoyuna takdim edildi. Ama gördüğümüz gibi İstanbul’un üçüncü havalimanı olmadı! Olamaz da! Çünkü, İstanbul Havalimanı çok garip bir yöntemle güya” yap-işlet-devret” yöntemiyle yapılmıştır. Yapan müteahhit konsorsiyumuna yolcu sayısı garanti edildiği için, Atatürk Havalimanı geleneksel işini yapamaz hale getirilmiştir. Dünyada en özenilen (içinden metroya binilen, önünden E-5 geçen) şehrin içindeki muhteşem havalimanı yurtiçi ve yurtdışı uçuşlara kapatılmıştır. Geleceğinin ne olacağı belli değildir. Arazisi üzerinde, bazılarının, iştah kabartan hesapları olduğunu tahmin etmek ise zor değildir.
Atatürk Havalimanı’nın sağladığı ulaşım kolaylığını, İstanbul Havalimanı’nda bulamayan ve saatlerce sürünen vatandaşlar olarak artık havayolu ulaşımını terk edip, 40 yıl öncesi gibi otobüsü tercih eder hale geldik. İstanbul Havalimanı’nın; yer seçimi, yapılma ve işletilme metodu, raylı sistemle ulaşım sağlanamadan hizmete alınması (veya ikisinin aynı anda bitirilememesi) nedeniyle yaşanan sıkıntıları, sahi biz neden çekiyoruz?. Bazıları Atatürk Havalimanı’na o kadar allerjili ki, divert denilen mecburi durumları bile Atatürk Havalimanı’na değil de Çorlu Havalimanı’na yönlendiriyorlar! Neden acaba? Yoksa Atatürk Havalimanı, çok acı bir şekilde bu millete atılan kazığı mı hatırlatıyor?..

M. Ata Aksoy



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları