Barış Terkoğlu

Büzük öyle hafife alınacak bir şey değil

19 Ağustos 2019 Pazartesi

İnsan vücudunun en çok haksızlığa uğrayan bölgesi hangisi? Herhalde büzük. Üstüne sayısız küfür, hakaret var. Oysa vücudun kritik bir bölgesinden söz ediyoruz. “Anal sfinkter” denilen kas tabakası bağırsağın çıkışını sarmış. Kolunuz ve bacağınız gevşiyor, o siz uyurken bile kasılmış halde duruyor. Vücudun bu güçlü bölgesi, bir uç birlik gibi teyakkuz halinde, yatağa ya da pantolonunuza pislemeyi önlüyor. Freud’a kadar giderek çocukluğumuzun 2-4 yaşını kapsayan anal döneminden, bu dönemin psikososyal gelişime etkilerinden, aşırı titizliğin ya da cimriliğin büzük ile ilintisinden bahsetmeyeyim. Kısacası büzük meselesi sandığınızdan daha derin.
Konuya “zurnanın zırt dediği” yerden girince meseleyi Menzil cemaatine getireceğimi herhalde anladınız.
Yeni Şafak’ta Serdar Tuncer yazdı. “ ‘Benim inandığım Allah dört eşle evlenmeye müsaade etmez’ diyenler”in de aralarında olduğu kesimi “dini kendi aklına uydurmak”la ve “halt etmek”le suçladı. Üstüne, “kurun kendinize bir büzük dini, yazın bir kitap, belirleyin ibadeti, yasağı kafanıza göre, oh mis, karışan mı var” deyince işler biraz karıştı.
Serdar Tuncer, Menzil cemaatinin medya yüzlerinden. Keşke, “büzük dini” diye hakaret etmeden önce Sağlık Bakanlığı’nda örgütlenen sofilerden “büzüğün hikmetleri”ni öğrenseydi. Keşke, ilim irfan bilenlere “belirleyin ibadeti yasağı kafanıza göre”nin yaşayan karşılığının hangi cemaat olduğunu sorsaydı. Neden mi? Durum, Fethullahçıların herkesi darbecilikle suçlayıp, sonunda darbe yapmasına benziyor da ondan!

Allah’tan çok şeyhe bağlılar
Menzilciler bir cemaat mi yoksa uydurulmuş yeni bir din mi? Hem rakipleri olan kimi cemaatlerin hocalarına, hem de Menzilcilerin âdetlerinde “şirk” gören ilahiyatçılara göre, yanıtı pek kolay değil.
Menzilciler, “Gavs” dedikleri liderlerinde doğaüstü yetenekler olduğuna inanıyor. Kimilerine göre geleceği görüyor, kimilerine göre hastalıkları iyileştiriyor. Gölgesi olmadığına inananlar mı dersiniz, yoksa yağmurda ıslanmadığını düşünenler mi? Atfettikleri özellikler “peygamber mucizeleri”nin bile ötesinde. Gavs’ın Tanrısal özellikler taşıdığını düşünüyorlar.
Cemaatin Semerkand televizyonunda ileri gelen hocalardan biri 11. yüzyıl mutasavvıflarından Ebu’l Hasan Harakani’yi anlatıyor. Soyguna uğrayan bir kafilede hırsızların elinden tek bir kişi kurtuluyor. Devamını Menzilci Hoca’dan dinleyelim:
“Herkes soyulmuş, herkesin malı mülkü, eşyası alınmış, ‘Ya Ebu’l Hasan’ diyen kişiye hiçbir şey olmamış. Sabah olduğunda tekrar hazrete gidiyorlar diyorlar ki, ‘Efendim biz Allah dedik soyulduk, bu Ebu’l Hasan dedi kurtuldu. Bunun sebebi nedir, hikmeti nedir?’ Ebu’l Hasan Harakani hazretleri şu cevabı veriyor, ‘Evlatlarım’ diyor ‘ben size söylemiştim. Siz isyan ettiğiniz için, günah işlediğiniz için Allah Celle Celalühu sizin duanıza icabet etmez. Ama o beni aracı yapınca ben Allah’a dua ettim, Allah Celle Celalühu benim duamı kabul etti’ buyuruyor.”
“Allah” diyenler değil ama “Ebu’l Hasan” diyenler kurtuluyor. Bin yıl önceki hikâye demeyin. Verdikleri ders bugüne dair. Özü, Gavs’ın sözünün Allah’ın önünde olduğunu gösteriyor.

Allah’a değil şeyhe kölelik
“Gavs” Abdulbaki Erol’un Mercedes’le gezen torunu Seyyid Abdulbasid El Hüseyni, evlenirken şatafatlı bir tahta oturmuş ve görüntüler müritlerin kafasını karıştırmıştı. Cemaatin hocalarından Fevzettin Erol’un konuşmasında bu rahatsız olanlara verdiği yanıt şöyle: “Biz ve siz de ömrümüz boyunca Gavs’ın evlatlarına kölelik yapacağız, yapmaya da mecburuz, üzerimizde farzdır, vaciptir.”
Köleliği kaldırmakla övünenlerin yerini Gavs’ın sülalesine kölelik yapmayı farz kabul edenler alıyor. Gerçi, Gavs’ın kölelere ihtiyacı da yok. Neden mi? “Büzük dini” diyen Serdar Tuncer, cemaatin kanalında bakın ne anlatıyor:
“Seyid Abdülhakim El Huseyni Hazretleri, bir gün müritlerinden ahırın önündeki samanları, ahırın üstüne atmalarını ister. Sofiler samanları ahırın üzerine atarken, içlerinden biri ‘mübarek bize neden hizmet ettiriyor ki’ diye içinden geçirir. O esnada mübarek Gavs gelir ve ‘sofiler çok yoruldunuz, isterseniz bir çay molası verin hem dinlenmiş olursunuz’ buyurur. Çay içme esnasında, içinden bunları geçiren sofinin kalp gözü açılır ve samanları meleklerin taşıdığını görür. Gavs buyurur ‘sofi gördün mü, biz istesek Allah’ın izniyle bu işi meleklere bile yaptırırız, ancak istiyoruz ki sofiler kazansın.’ ”
Çalıştırmak ne ki! Gavslar isterlerse melekleri çok fena pataklıyor bile. Abdulkadir Geylani’nin, müritinin canını alan Azrail’i dövdüğüne dair hikâyeleri okuyorlar. Bugünün Gavsları da Geylani’nin yeteneklerini taşıyor.

Menzilcilik yeni bir din mi
Müritlerin kimi ucu Gavs’a uzanan bir ipe tutunarak, kimi bastonuna sarılarak günahlarından arınıyor. Hastalıklarına onun ayinleriyle şifa arıyor.
Bir ölünün gassala teslim olması gibi, müridin şeyhe teslim olmasının ilişkinin esası olduğu vaaz ediliyor. Seyyid Abdulhakim El Huseyni’nin “Sohbetler” kitabında, şeyhinin “canım güzel bir kadın istiyor” ricasını kırmayan İbrahim Ethem’in hikâyesi anlatılıyor. Karısını süsleyerek şeyhine götüren Ethem’in “teslimiyeti” halifelik ve evliyalık ile ödüllendiriyor.
Tanrı’nın yerine adeta Gavs’ın geçtiği Menzil düzeninde sorgusuz itaat var. Öyle ki, şeyh isterse putların önünde secde edilebileceği, emir verirse namazın bırakılabileceği anlatılıyor. Müritler, Tanrı’nın adını anmaya dayalı zikri dahi şeyhlerinin istediği zaman, istediği sayıda ve istediği şekilde yapabiliyorlar. Gerekçe ise “kendi başına hareket ederek, usulüne uygun davranmayan bazı müritlere şeytan musallat olmuş olabilir” ifadeleriyle açıklanıyor.
Sonunda ortaya çıkan düzen belli...
Metastaz kitabındaki “sofilere yardım ediyorum” diyerek rüşvet alan Menzilci hâkimi hatırlıyor musunuz? Ya belediyelerin evlenenlere dağıttığı Muhammed Saki Erol’un “Aile Saadeti” isimli kitabındaki “dövme halkın içinde değil, gizli ve kendi evinde olacak” gibi kadına dayak tavsiyelerini? Müritlerin peşinden koştuğu Gavs’ın Mercedes’i bile Alman vatandaşı bir Türk’ün üzerinden vergi katakullisiyle Türkiye’ye sokuldu.
İnsan ile Tanrı’sı arasına Menzil ve şeyhi girince günahlar da yasalar da yeniden tanımlanıyor. Hak da yenebiliyor hırsızlık da yapılabiliyor. Son günlerde elden ele dolaşan Diyanet kökenli tarikat raporunda Menzilciler için “sahih İslam anlayışıyla bağdaşmamaktadır” tespitinin yapılması, herkesin her şeyin farkında olduğunu gösteriyor. “Kral çıplak” demek için başka 15 Temmuz’ları beklemeye gerek var mı?
Karşımızda kendi kuralları, kendi inançları, kendi ibadetleriyle yeni bir din var. Ben, uydurdukları bu dine, Menzilci yazar gibi “büzük dini” demiyorum. Zira büzük, öyle hafife alınacak bir şey değil!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları