Amerika için stratejik hedef, Kürdistan’dır...

20 Ağustos 2019 Salı

ABD’nin Türkiye, Suriye ve bölge politikalarında özellikle 2003’te Irak’ın işgalinden sonra esas hedef, büyük Kürdistan’ın kuruluşudur, çünkü:
- Bu sayede güdümündeki bir Kürdistan ile “stratejik ortağı” İsrail’in güvenliği sağlanacaktır.
- Kürdistan maşası İran, Türkiye, Irak ve Suriye’nin bölünmelerinde “koçbaşı görevini” üslenecektir, ABD bunu hedefliyor...
- Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ve Ortadoğu su yollarının denetiminde kritik “görev üslenecektir”.
- Çin ve Rusya’nın bölgede sızmalarının önünde, ABD ve İsrail’in denetimindeki Kürdistan, çok önemli bir araç olacaktır.
İsrail ile birlikte, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli stratejik ortağı konumuna gelecektir. Bizimki gibi, “çakma stratejik ortak” olarak değerlendirilmeyecektir.
İşin en kötü yanı, ABD bu stratejik hedefinde Fransa, İngiltere ve Almanya’yı yanına çekebilmiştir. Daha da kötüsü Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi, “ABD emrindeki” kimi “çakma devletler” de Kürdistan’ı mecburi olarak destekliyorlar.
TSK’nin Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kanadı bu nedenlerle hedef alındı. Dün Gülen’le işbirliği yapan “yerli” siyasiler, Kürdistan projesinin bir piyonu oldular.
Erdoğan ve Esad’ın ilk yıllardaki yakınlaşmasından hoşlanmayan ABD düğmeye bastı ve Erdoğan ile Esad’ın arasını açarak YPG’yi Suriye’de ABD ön kuvveti haline getirdi. Bu tuzağa düşen Ankara S-400’lere kadar savrulmak durumunda kaldı.
Ankara’nın ABD ile yaptığı ortak hareket mutabakatı, “statükonun kabulünden başka bir şey değildir”. 2011’den bu yana da, Erdoğan’ı Esad ile çatıştırarak YPG’nin konumunu PKK’nin uzantısı haline getiren ABD, Suriye’de Kürdistan ağını kurmuştur. “Stratejik ortaklık ile stratejik düşmanlık” ortasında bir trajikomik konuma itmiştir bizi.
İşin ilginç yanı bütün bunlar hiç şaşırtıcı, sürpriz gelişmeler değildir: göz göre göre, tuğlalar tek tek yığıla yığıla yapıldı: bizler yazıp konuştuğumuz ve gelişmeleri sergilediğimiz için ABD ve uzantısı yerli siyasal İslamcılar tarafından Ergenekon’dan içeri alındık.
Değerli dostlarım Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve Mustafa Balbay Silivri’deki kısa beraberliğimizden hatırlayacaklardır: “Ergenekon, ABD’nin Kürdistan projesi için yapılan bir operasyondur” vurgulamalarımı, 2009’da defalarca onlara da söylemiştim.
Siyasal İslam-Batıcı (Amerikancı) işbirliği, Ergenekon ve Balyoz ile işi 15 Temmuz darbe girişimine kadar birlikte götürdüler. Girişimleri başarısız kaldı ama yine de ABD önemli sonuçlara ulaştı, istediğini elde etti:
1) Suriye’nin yüzde 30’luk bir kısmını YPG (PKK) ile birlikte ön karakolu yaparak hedeflediği Kürdistan’ın Suriye ayağını kurdu: ABD askeri üslerini oluşturdu, YPG ordusunu silahlandırdı ve eğitiyor.
2) 1 Mart Tezkeresini reddederek kendisini “zarara sokan” TBMM’yi Muavenet zırhlısı gibi bombalatarak Türkiye’nin rejiminin bile değişmesine yol açtı: “bizim çocuklardan bizim imamlara”, 15 Temmuz ile geçilmeye çalışılırken, taaa 61 Anayasası’ndan bugüne kadar, tek adam rejimine de geçiliverdi. Uzun yıllardan beri işbirliği yaptığı ve kullandığı siyasal İslam odaklarının güçlenmesine olanak sağladı: hiç hoşlanmadığı Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsmaya başladı.
3) Ankara’yı Suriye bataklığının içine kilitledi ve yarının maşası 4 milyon Suriyelinin Türkiye’ye “yerleşmesine” ortam hazırladı: ülkeyi sarsacak çalkantıların zeminini güçlendirdi. Yarın Türkiye ile Arap dünyasının Ankara-Esad kavgasında olduğu gibi karşı karşıya gelmeleri olanağını yarattı.
Ve bütün bu gelişmeler, ABD’nin stratejik hedefi Kürdistan’ın oluşmasına yardım ediyor.
Her şey “bize” bağlı: eğer biz, “biz” yani “kendimiz” olursak... “Biz olmanın” yolları mı: Ulusal çıkarların, kamu yararının, çağdaş yaşam tarzının ve demokratik düzenin esas olduğu parlamenter bir yapı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları