Barış Doster

Saray elçileri

21 Ağustos 2019 Çarşamba

İktidarın, Dışişleri Bakanlığı dışından büyükelçi atamaları hız kesmeden sürüyor. Son olarak, eski bakanlardan Egemen Bağış, Prag Büyükelçiliği’ne atandı. Şaban Dişli’nin Hollanda’da, Merve Kavakçı’nın Malezya’da, Murat Mercan’ın Japonya’da, Abdülkadir Emin Önen’in Çin’de büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil ettiklerini biliyoruz. Liste daha da uzun. Parti örgütünden ve partiye yakın isimlerden büyükelçi yapılmasını Dışişleri Bakanı da savunuyor zaten. O kadar ki, bir konuşmasında, kurum dışından atanan büyükelçilerin, kurumun içinden yetişmiş, kariyer diplomatlarından daha başarılı olduklarını söyledi.
Eş-dost atamalarının, ahbap-çavuş ilişkilerinin, gelin-damat terfilerinin, yakınlara-akrabalara verilen ihalelerin tüm kurumlarda görüldüğü, tüm partilerde yaygın olduğu dikkate alındığında, Dışişleri Bakanlığı’nın bu kötü uygulamadan payına düşeni almaması beklenemezdi. Oysa, Devleti Aliyye’den bu yana nitelikli, seçkin, yetkin memurların çalıştığı Hariciye’nin geleneği, kurumsal kültürü, ciddiyeti ve disiplini, sadece Türkiye’de değil, dünyada da takdir edilirdi. Bürokrasiyle başı pek hoş olmayan Turgut Özal, Tansu Çiller gibi isimler bile, bakanlığın işleyişi, teşkilatı ve kadrolarıyla çok fazla oynamamışlardı. Hem bu yönde attıkları adımlar ters tepmiş hem de bakanlık direnmişti.
Dışişleri Bakanlığı’nın geleneğini ve kadrolarını küçük görmek, kamuoyu önünde azarlayıp aşağılamak mevcut iktidarla başladı. Cumhuriyetçi kimliği de bilinen eski kadrolar, “Monşerler” diye aşağılandı. “Stratejik Derinlik” denilen hezimetin müellifi olan ve bugünlerde parti kurma hazırlıkları yapan Dışişleri Bakanı, Atatürk Cumhuriyeti’nin dış politikasını içe dönük, pasif, edilgen, pısırık, çekingen, Ortadoğu ile bağlarımızı koparmış bir dış politika olarak nitelerken, bakanlığın birikimini de dışladı. Hayallerinin peşine düştü. “Yeni şekillenmekte olan Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü ve sözcüsüyüz” dedi. Sonuçta da “komşularla sıfır sorun” denilen garabetle tarihe geçti. Onun kırdığı potları temellendirmek ve açıklamak için, yine iktidar sözcüleri, “değerli yalnızlık” kavramını icat ettiler.

Ak saçlı diplomatlar gitti, ak diplomatlar geldi
Türk Dışişleri; Mahmut Dikerdem’den Erdem Erner’e, Uluç Özülker’den Nüzhet Kandemir’e, Onur Öymen’den Şükrü Elekdağ’a, Deniz Bölükbaşı’ndan Osman Korutürk’e, Vahit Halefoğlu’ndan Ercüment Yavuzalp’e, İnal Batu’dan Ali Tuygan’a, Selim Karaosmanoğlu’ndan Korkmaz Haktanır’a dek, adlarını bu yazıda anmadıklarımız dahil, çok başarılı diplomatlar yetiştirmiştir. Bu isimler, dünya görüşlerinin, siyasi tercihlerinin ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçisi olarak görev yapmış, devleti ve Cumhuriyeti temsil etmişlerdir.
Şimdi bu gelenek, bu birikim, bu duruş tasfiye edilmektedir. Gelinen noktada, dış politikadaki başarısızlığa koşut olarak, dışişlerindeki nitelik kaybı da dikkat çekmektedir. İşin acı tarafı, ehliyet ve liyakatin her gün dillendirildiği, ehliyet ve liyakatten uzaklaşmanın ağır bedelinin her gün, her alanda ödendiği ülkemizde, ehliyet ve liyakatin sürekli dışlanmasıdır.
Sözün özü: Diplomasi; çok özel ve zorlu bir alandır. Sağlam eğitim, zengin birikim, engin deneyim, güçlü bellek gerektirir. Görev yaptıkları ülkede devletlerinin temsilcisi, milletlerinin yüzü olan büyükelçilerin seçimindeki isabetsizlik ve yanlışlık, dış politikada büyük sorunlar doğurur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları