Olaylar Ve Görüşler

Hukuka güven tükenince

25 Ağustos 2019 Pazar

Hukuka güven kalmaması toplumu çok tehlikeli bir sürece soktu. Hukuksuzluk algısı meydanı kendi hukukunu uygulamaya soyunanlara bıraktı. Herkes, kendi hukukunun savcısı, yargıcı, infaz memuru... Suçluyor, yargılayıp hüküm veriyor, arkasından hükmünün gereğini yerine getiriyor.

 

Gazeteler, televizyonlar kana bulanmış durumda. Saniyesi saniyesine cinayet görüntüleri nerede ise haber standardı haline geldi. Cinayet ve kişilerin kendilerini koruyamayacak hale gelecek biçimde sakatlanmaları televizyon ve filmlerde olağanlaştırılırken kimse umursamadı. Herkes işine gelmeyeni düşmanlaştırıp linç ederken kimse aldırmadı. 7+ uyarısını koymanın sorunu çözmeyeceğini gören olmadı. Etkisiz şekilcilik, önlemeye yönelik adımlar atılmasını sağlamaktan çok bu olağanlaştırma sürecine katkı yapmaktan başka bir işe yaramıyor. Gerçekçi irdelemelere olanak verecek sağduyuyu yitirmiş gibiyiz.
Hukuk ve hak arama alabildiğine pahalandırıldı. Hak aramayı, ekonomik ve zamansal maliyeti her babayiğidin üstesinden gelebileceği bir iş olmaktan çıkardı. Bir de buna herkesin kendi hukukunu geçerli sayması eklendiğinde biz sıradan vatandaşların durumunu bir düşünün. Kim neden tutuklanıyor, kim neden salınıyor anlayabilmek mümkün değil. Biri için geçerli olan, diğeri için neden geçerli değil diye soran yok. Sorduğunuzda birilerini kızdırabilirsiniz. Yaşamınız cehenneme dönebilir, işinizden gücünüzden olabilirsiniz..

Tehlikeli süreç
Açık pazarlarda av malzemesi satan sergilere bakın: Muştalar, tahta sopalar, bıçaklar, kamalar harcıâlem oyuncak niyetine üç otuz paraya. Muşlar, zincirli sopalar, çivili topuzlarla kim ne avlıyor? Pala sallayan, yaralayan, öldüren serbest kalabilirken, “hak, hukuk, adalet” demek cinai bir eylem muamelesi görüyor. “Üretilmiş, düzmece kanıtlarla suçlananlar” yıllarca hapiste yatabiliyor. Bir zamanlar gündemde olan “Bir samsa baklava çalan çocuk”, “kırmızı kalemle yazı yazan lise öğrencisi” üzerinde durulmaya değmeyecek konular haline geldi daha sonra yapılanlar yanında. Savaş zulmünün en acımasız aşamasını tanımlayan bir söz vardır: “Vae victis!” yani “veyl mağluba!” Artık o söz “veyl sahipsize” mi oldu? Acımayın korunmasıza mı? Kahrolsun dayısı olmayanlar mı?
Hukuka güven kalmaması toplumu çok tehlikeli bir sürece soktu. Hukuksuzluk algısı meydanı kendi hukukunu uygulamaya soyunanlara bıraktı. Herkes, kendi hukukunun savcısı, yargıcı, infaz memuru... Suçluyor, yargılayıp hüküm veriyor, arkasından hükmünün gereğini yerine getiriyor. Çekiyor pompalıyı, vurup kaçıyor. “Benden değil” diye, “töre” diye, “bana göre o ahlaksız” diye; “bana mı ha, bana mı”, “sen benim kim olduğumu biliyor musun” diye sorarak pala sallayanlar, silah çekenler, döven, yaralayan, öldürenler alabildiğine arttı. Kimileri neredeyse tarih ve saat veriyor. Dediği gün infazını yapıp ikinci kurbana infaz saatini bildiriyor. Ufacık bir ağız dalaşının ölümlü bir olaya dönüşmeyeceğinden kimse emin değil. En basit trafik karmaşasında bile levyeyi çeken fırlıyor.

Çok iyi ağıt yakıyoruz...
Yasa koyucular bile küfrediyor, tekmeliyor, dövüyor birbirini. Bilimsel kanıtlara göre bu gibi eylemlerde beynin üst merkezlerine gerek yok. Evrimsel olarak geri canlılarda da bu davranışlar var.
Görgü tanığı durumundakiler video çekmeye koyuluyorlar. Çok iyi ağıt yakıyor, cenaze törenleri düzenliyoruz. Önlem almakla görevli olanlara göre bütün bunlar “karşı taraf” yüzünden. Kimi aydınlarımız başımıza gelenleri kuramsal olarak çok güzel açıklıyorlar, ancak başımıza gelebileceklerle ilgili gerçekçi çözümler arama geleneğimiz yok, olsa bile sesini duyurabilme olanağı alabildiğine kısıtlanmış durumda...
Görün artık! Sanki bir infaz serbestliği var! İpsizi sapsızı aklına göre hüküm verip infaz ediyor! Ölen öldükten sonra “şöyle olsaydı, böyle olmazdı” gevelemelerini bırakın! Ne yapacağız kınayı bayram geçtikten sonra!

Çağatay Güler



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları