Mine Sirmen ile vedalaşma...

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Bir veda töreni idi.
Sadece Ali Sirmen’in eşi değil, bizlerin de arkadaşı olan, dostu olan Mine Sirmen ile vedalaşıyorduk.
Ali için de bir eşten fazlası olduğunu düşünürüm.
O da bir dayanışma simgesi ile vedalaşıyordu.
Ali Sirmen, yaşamın pek çok inişini çıkışını yaşamış bir usta, bir yaşam ustası.
Şimdi, orada, acısına ortak olanların gördüğü vakur adam kim bilir neler hissediyordu.
Hiç kimse bir başkasının acısını yaşayamaz.
Ben, en çok Barış Derneği davasının günlerini anımsadım.
Genco oradaydı. Gencay Şaylan. Benim için o günlerin Genco’su. Silah arkadaşlarım.
Hapishane bir mücadele yeridir. Hapis yatmak bir mücadeledir. Öyle “Bu üstüme kapanan kapılarda yatmak için ne yaptım ki?” türünden dövünmelerle zaman geçirmeyeceksin.
Mücadele yapıyorsun. Eşitsiz güçlerle sürdürmek zorunda kaldın ve mücadeleyi -geçici olarak- kaybettin. Dikkat et, savaşı kaybetmedin, sadece bu raundu kaybettin.
İşte, şimdi 2019 yılındayız. Nerede Kenan Evren? Nerede Nurettin Ersin?, Nerede Tahsin Şahinkaya? Onlar hayatta değil. Tarihe, 12 Eylül 1980’in faşist darbecileri olarak geçtiler. Amerika’nın güdümünde ve onayında bir darbe.
Ve siz, alnınızın akıyla çıktınız ve mücadelenizi sürdürüyorsunuz.
Haklısınız, haklıydınız, gene haklısınız.
Önemli olan, doğru yerde durmak ve orayı terk etmemektir.
Mine Sirmen, o mücadelenin bir parçasıydı.
Ortak mücadele gücü, biz yatanlardan çok daha fazlasıydı ve bunu biliyorduk.
Bu mücadele, bu demokrasi mücadelesi, bu adalet mücadelesi, bu uygarlık mücadelesi bugün de devam ediyor.

Mücadele sınavlardır...
Demokrasi mücadelesi, adalet mücadelesi, uygarlık mücadelesi bugün de devam ediyor.
Her mücadele, toplumsal güçler için de, toplumun bireyleri için de sınavlardır.
İşte sınav. Adli yılın açılış töreni olarak karşımıza çıkıyor. Bu töreni Saray’da yapma kararı üzerine Yargıtay, baroları bu törene davet ediyor.
İzmir Barosu, İstanbul Barosu, Ankara Barosu ve daha pek çok baro, “toplantının Saray’da yapılmasının hukukun bağımsızlığını zedeleyeceğini ve buna bağlı nedenleri” ileri sürerek KATILMAYACAKLARINI bildiriyor.
Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu ise, hukuk alanında yapılacak değişiklikleri ve avukatların kazanımlarını öne sürerek “KATILACAKLARINI” açıklıyor.
Böylece ortaya çıkan garip durum, tabanını kaybeden bir tavan örgütünün hazin yalnızlaşmasını ortaya koyuyor.
Metin Feyzioğlu bu ilişkiyi “diyalog” olarak açıklayabilir, “normalleşme çabası” diye ileri sürebilir.
Ancak “diyalog” da, “normalleşme çabası” da, karşılıklı iyi niyetle ve eşitlikle yapılacak işlerdir.
Bu noktada yaşanan gerçek, bir “MUKTEDİR”in denetimsiz iktidarına boyun eğmiş itaatli bir destek olmaktadır.
Acaba Barolar Birliği Başkanı, bağımsız bir hukukun işlerliğini görüyor mu? Hapisteki insanlar. Cumhuriyet gazetesinin eski yönetici ve yazarları, Eren Erdem, Selahattin Demirtaş ve başka birçok insanın çektiği çile neyi anlatıyor?
Bugünlerde HDP’nin kazandığı belediye başkanlıklarını hiçbir yargı kararı olmadan görevden alıp “kayyım atama” işlemi hakkında Feyzioğlu ne diyor?
Akademisyenlerin maruz kaldığı haksız işlemler, haksız hukuksuz uygulamalar bağımsız hukukun neresine sığıyor?
Metin Feyzioğlu bunları nasıl içine sindiriyor da Saray’da yapılacak toplantıya katılacağını açıklıyor?
Kaz Dağları’nda, ülkenin ormanlarında, derelerinde, yaylalarında yapılan yağma, mahkeme kararlarının umursanmaması, ÇED yasasının kaldırılması Barolar Birliği Başkanı tarafından nasıl karşılanıyor? Bilmemiz gerekli.

Mücadelemiz devam ediyor...
Bizim demokrasi, adalet, uygarlık mücadelemiz devam ediyor.
Biz, mücadeleye devam ediyoruz.
Demokrasiyi yeniden kuracağız.
Adaleti yeniden egemen kılacağız.
Uygarlık hedefinden şaşmayacağız.
Atatürk Cumhuriyeti 26 Ağustos’tan başlayan zaferini elbette sürdürecektir.
Bu zaferi hep birlikte yaşayacağız.
Kimsenin kuşkusu olmasın...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ben başkan olamazsam? 11 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları