Siyasal İslam-vahşi kapitalizm Türkiye’de birleşti...

27 Ağustos 2019 Salı

Siyasal rejimimiz, ekonomik bunalımımız ve dış ilişkilerdeki soyutlanmamız, Cumhuriyet Türkiyesi’ne ve demokrasiye “getirilmek istenen dayatmaların sonuçlarıdır”.
- Siyasal İslam odaklı yaşam tarzı dayatmaları: buna yönelmiş çağdışı eğitim uygulamaları: dış ilişkilerde “akılcılık, bilimsellik ve karşılıklı çıkarlara dayalı dengeler” yerine İslamcı (ve ümmetçi) odaklı uygulamalar, içine düştüğümüz bunalımın esas nedenleridir.
- Çağdaş uygarlık değerleri ve bilimsellik yerine siyasal İslamcı uygulamalara göre ayarlanmış “tek adamlı rejim” ülkeyi “azgelişmişlik kısırdöngüsüne kilitlemiş bulunuyor”.
Tek çıkış yolunun parlamenter demokratik sisteme dönüş olduğunun çoğunluk tarafından bilinmesine, “hatta istenmesine” karşın, şu anda yaşadığımız otoriter rejim, bunun önündeki en büyük engeldir.
- İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde yapının değişmekte oluşu, “iki katmanlı bir durum oluşturdu”. Akılcılık ve çağdışılık karşı karşıya geldi. Ancak, oluşturulmuş bulunan rejimin yönetime sağladıkları “otoriter olanaklar” çoğunluğun etkisini kısıtlamaktadır.
Azınlık oligarşisinin egemen olduğu “ dinamikler”, çıkış yolu bulamıyorlar. Nelerin olması ve yapılması gerektiğinin bilinmesine karşın, “bunların nasıl sağlanacağı” konusu, rejim yüzünden karanlıkta kalmaktadır.

Amerikancılık (himayecilik) ve siyasal İslam
Amerikancılık, tek yanlı anlaşmalar ve uygulamalar sonucunda himayeciliği (ve emperyalizmi), 15 Temmuz darbe girişimine kadar getirdi. FETÖ, “siyasal İslam-Batıcılık işbirliğinin somut sonucu ve kanıtı” oldu.
- Turgut Özal CFR’nin 1973’te ürettiği “Washington Uzlaşısını”, 24 Ocak 1980 kararları ile, dünyada ilk kez uygulayarak “vahşi kapitalizm-siyasal İslam işbirliğinin yolunu açtı”. 12 Eylül darbesi ile rejim değiştirilerek, Amerikancılık (ve vahşi kapitalizm) “resmi ideoloji” (!) oldu.
Vahşi kapitalizm, “NATO’culuk”, siyasal İslam üçlüsü, 1989’da Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonucu zemin değiştirdi.
- 1990-1991’de Ankara, Kuveyt’in işgaline dahil edilmek istendi, TSK karşı çıktı.
- Arkasından, askerin (TSK’nin) tasfiyesi ABD’nin gündemine geldi. Siyasal İslamcılar ellerindeki en büyük maşa oldular: bölücüler ve siyasal İslamcılar işbirliğine girdiler.
- Ve ABD’nin (Batı’nın) denetimindeki dinciler (Gülen cemaati) TSK’den medyaya, üniversitelerden adalet sistemine ve iş çevrelerine kadar her yere şırınga edildiler. Ve dünya tarihinde hiçbir ülkede görülmeyen oranla ve yöntemlerle sistemi ele geçirdiler.
- Müslüman dünyasının tek ülkesi olan ve çağdaşlık yolunda ilerlemeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti, “Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz girişimleri” ile parçalanmak istendi.

Süreç Suriye’de yürüyor
ABD’nin ve İsrail’in stratejik hedefi Kürdistan konusunda, Erdoğan-Esad kavgası sonucu büyük ilerleme sağladılar. ABD Kuzey Suriye’de (YPG ordusunu!) askeri üslerinin de yardımı ile kademe kademe yürütüyor.
ABD Ankara’yı ikna edecek (!), ortak hareket anlaşması yaptı, yani “statükoyu” kabul ettirmenin kapısını açtı.
Sizi parçalayıp bölmek için yıllardır fiilen sahada uygulama yapan ABD ile “neyin ortaklığını” yapacaksınız?
Yoksa, statükonun kabulü ile, kendi statükonuzu mu değerlendiriyorsunuz? Özellikle de, ABD’ye yakın eski AKP’lilerin, parti girişimlerinden sonra!
Yeni “kayyım atamaları” bile ABD’nin “stratejik hedefine” uygun düşüyor, çünkü illerde, “kutuplaştırmayı keskinleştirerek” onlara fayda sağlıyor...
ABD 1990-1991’de ve 1 Mart 2003’te bizden elde edemediklerini, 2003’ten bu yana tek tek alıyor, Suriye dahil...
Afrika dahil” gibi oldu, şairin dediği gibi. Esad yerine fillerle ve ayılarla dans etmeye kalkarsak olacağı budur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları