Sanat yelekleri koltuğunuzun altında

28 Ağustos 2019 Çarşamba

Rahmetli Yavuzer Çetinkaya, yıllar önce 20. İstanbul Festivali başlarken tanıtım yazısına şöyle bir başlık koymuştu: “Sanat Yelekleri Festival Koltuklarının Altındadır”. (1) Sanat öyle bir kurtarıcıdır ki, en zor günlerinizde bile, her zaman sığınağınız, kurtarıcınız olabilir. Hele müzik, aklınızın bir köşesine kazınmışsa, sizinle birlikte kolayca yolculuk yapan bir dosttur. Yavuzer, festivalin İstanbul için ne kadar değerli olduğunu bilen bir yazar olarak onu bir sığınak kabul etmiş. Festival başlayınca sanat yeleklerimiz hemen yanı başımızdadır, sanata sığınmak için bir türbülans beklemenize gerek yoktur.
Yeni bir mevsime başlarken de hangi sanat merkezi programını tamamlamış, hangisinde duymadığımız dünya sanatçılarını dinleyeceğiz, hangisinde yeni yetişen gençliğe kapılar açılmış, hangisi duayenleri getirtiyor, merakla inceleriz. Eylül ayı ile birlikte bütün programlar açıklanmış olacak ve kış konserleri başlayacak.
Devlete bağlı kurumlar, yüksek mercilerden gelecek onaya göre biraz daha geç duyururlar programlarını. Bu yıl en merakla beklediğim program, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Cemal Reşit Rey Salonu. 1996’da kurulduğu yıldan itibaren, Filiz Ali ve Aydın Gün gibi değerlerimizin sanat yönetmenliği yaptığı kurum. Nice duayen ismi veya sonradan parlayacak olan kimi genç sanatçıyı o sahnede dinlemiştik. Merkezi yeri, ferah fuayesi, harika akustiği, rahat koltukları, geniş sahnesi ve iki tane Steinway piyanosuyla ilk yıllarında İstanbul’un gözbebeği olmuştu. Sonra değişen belediyelerin, değişen sanat politikalarıyla 2001’de bu salonun sahnesinde, Doğan Hızlan’ın deyişiyle “Çiğ Köfte Resitali” bile yapıldı. (2) Şimdi kültür bilincindeki bir belediye yönetimiyle bu salonda acaba nasıl bir program hazırlanıyor? İlk kurulduğu yıllardaki gibi dünyanın en ünlüleri yine bu salonda ağırlanacak mı? Yine bu salondaki koltukların altında sanat yeleklerimizi bulacak mıyız? Böyle bir salonun yönetim şekli de ayrıcalıklar taşıyor. Dünyanın sanat merkezlerini gezip tanıyan, oradaki yönetim şeklini ve yeni parlayanları yakalayan bir sanat yönetmeni gerek.
Ben, 1993’te Sviatoslav Richter’in iki gece art arda verdiği resitallerdeki Patetik Sonatı ve Edvard Grieg’in Lirik Parçalarını unutamam.
Geçen hafta belediye başkanımız Ekrem İmamoğlu gazetemizde Öznur Oğraş Çolak ile konuşmuştu. Konu, kent kültürü ve etkinlikler üstüneydi. Harbiye’de Cemil Topuzlu (Açık hava), Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Lütfü Kırdar Kongre Merkezi, tümüyle o bölgedeki Nişantaşı parklarının da kültür sanat atmosferi yaratması adına bir “aura” oluşturması için çalışmalar varmış. Doğal ki bu çok sevindirici: Kültür merkezlerini geniş açıdan ele alıp onları bir kültür vadisinde buluşturmak! Ben de bir ekleme yapayım izninizle: Kültür merkezlerimizin başına gerçek kültür sahibi, konuya vakıf yöneticiler atanması gerekir.

(1) Milliyet Sanat Dergisi, 01.06.1992

(2) Hürriyet, 05.06.2001



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları