Zafer Arapkirli

Üzerinde güneş batmayan sahtekârlık

30 Ağustos 2019 Cuma

Sık sık sohbetinden ve bilgeliğinden yararlandığım ve vizyonu ile bana pek çok konuda rehberlik etmiş bir büyüğüm şöyle der, sık sık:
“Herhangi bir konuda, başkalarından daha fazla ve en yüksek sesle söz eden ve hatta en yüksek ses seviyesinde bağıran birine dikkat et... Günün birinde çok ilginç şeylerle karşılaşabilirsin...”
Kastı belli. Genellikle kişilerin kendinde olmayanı, hatta en çok karşı olduğunu benimser ya da sahiplenir bir eda ile ortalıkta dolaşmasını anlatmaya çalışıyor.. Bu fasılda, en çok da “demokrasi, namus, erdem, onur, adalet” gibi kavramlardan söz edenlere dikkat etmemi salık verir.
Aslında bu yazının başlığını atarken “demo-krasi”, yani “demo” (gösteri-göstermelik) esprisini kullanmayı düşündüm, fakat kulakları çınlasın kadim dostum Mustafa Balbay’dan rol çalma endişesi ile vazgeçtim.
Sözü, ülke içinde ve dünyada en fazla “demokrasi” ve hatta “ileri-ultra-uber-süper-mega demokrasi” çığlıkları atanlara getirmek istiyorum.
Geçen hafta da bu konuya değinmiş ve hayatları boyunca herkese “sandık, milli irade, seçilmişliğin erdemi, halkoyunun yüceliği” nutukları atanların, nasıl olup da gün gelip sandıkta “madara” olunca nelere tevessül edebildiklerinden söz etmiştim. Cebren (hileye bile gerek duymadan) koltukları- makamları işgal yoluna gidebildiklerini, kayyım darbesi ile seçilmişleri bir kenara itip o makamlara kendi bürokratlarını oturtabildiklerini, bundan da zerre kadar utanç duymadıklarını hatırlatmıştım.
Bugün, konunun daha küresel ölçekte, üstelik taptaze bir örneğine değinmek istiyorum. Kendisi seçilmiş olmadığı halde, seçilmiş başbakanın (Theresa May) istifası üzerine “parti genel başkanı sıfatı ile” başbakanlık koltuğuna oturmuş Boris Johnson’ın demokrasiye ağır ihanetinden... Yani Birleşik Krallık (Britanya)’da olup bitenlerden. Benim de 20 yıl (yetişkin ömrümün yaklaşık yarısında) yaşadığım bir ülkenin içine düştüğü bu trajik durum, bizlere çok şey anlatmakta.
Johnson, ülkesinin AB’den kopmasını sağlayacak Brexit meselesinin “herhangi bir verimli müzakere ya da anlaşma bile olmadan” gerçekleşebilmesinin ve zaman sınırına sorunsuz taşıyabilmesinin önündeki engelleri aşabilmek ve muhalefeti engelleyebilmek için Kraliçe’yi de yanına alarak Parlamento’nun kapısına kilit vurma kararı aldı. Parlamenter bir monarşi rejimi olan Britanya’da, hükümdarın Parlamento’nun üzerindeki “Prerogative Power” denilen (gerektiğinde yasamayı bypass eden gücünü) kullanarak bu utanç verici hamleyi yapabiliyor.
Hem de bütün dünyaya “demokrasi dersi” veren, ona buna tepeden bakarak “demokrasi vaazları” dikte eden bir ülkeden söz ediyoruz.
Yazılı bir anayasası olmayan Britanya’da, hükümdarın (İng. Crown-Taht-Padişah-Sultan) da kendisine yasalarla tanınmış bu yetkiyi rezil biçimde kullanması, tarihe geçecek bir örnektir. Bu adım, hem dünya çapında tüm demokrasilerin örnek almaya çalıştığı (hatta kimilerinin monarşik parlamentarizme özendiği) Britanya sisteminin çürümüşlüğünü bir kez daha gözler önüne sermektedir. Asırlar boyu “Ay ne şeker.. Bak o teyze (amca) da orada oturuyor, törensel şirinlikler ama.. yine de harika bir demokrasi var” diye öykündüğü sistemin aslında nasıl halkın iradesine taban tabana zıt bir hissiyat içinde olduğunun örneğini sergiliyor.
Bence, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan en önemli tarihi olaylardan biridir bu. Kapitalizmin ve emperyalizmin “demokrasiden aslında ne anladığının çok boyutlu bir resmidir” görsel, işitsel, kokulu, renkli, adeta 4K (hatta 5K) bir görüntüden söz ediyoruz.
İbretliktir.
Bizdeki özenti, taklit ama taptaze “parlamenter monarşi” ile gösterdiği paralellikler de, incelenmeye değerdir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları