Olaylar Ve Görüşler

9 EYLÜL 1922 İZMİR

09 Eylül 2019 Pazartesi

Süvari Yüzbaşısı Şerafettin Bey’e, İzmir’e girdiği sırada atılan bir bomba, atının ölümüne ve kendisinin yaralanmasına yol açmış, ama o, yaralı halde başka bir ata binerek hükümet konağına ulaşmış, Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağını çekmiştir.

30 Ağustos zaferiyle ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Türklerin utkusuyla sonuçlandığının ve Türk ordularının İzmir’e doğru yaklaşmalarının anlaşılması üzerine, kendilerini tehlikede gören bazı grupların, kentteki ABD, İngiliz, Fransız ve İtalyan konsoloslarına başvurarakt kendilerine koruma sağlanmasını istedikleri görülmüştür. Türk süvarilerinin İzmir’e girmelerinden bir gün önce (8 Eylül 1922) Fransız Konsolosu Graillet, yalnız Fransızların değil, tüm İzmir halkının can ve mal güvenliğinin sağlanması için gereken önlemlerin alındığını, bunu sağlamak için Fransa ve İtalya’nın limandaki gemilerinden karaya asker çıkarılacağını, konsolosluğa ve Frerler Okulu’na sığınacak halkın böylece korunacağını söylemiştir.

Yüzbaşı Şerafettin
9 Eylül 1922 günü, başta İngiliz Konsolosu olmak üzere İzmir’deki yabancı konsoloslar, düşmanı kovalayarak kente giren birliğin komutanı Yüzbaşı Şerafettin Bey’i ziyaret etmişlerdir. Süvari Yüzbaşısı Şerafettin Bey’e, İzmir’e girdiği sırada atılan bir bomba, atının ölümüne ve kendisinin yaralanmasına yol açmış, ama o, yaralı halde de başka bir ata binerek hükümet konağına ulaşmış, Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağını çekmiştir. Böylece kentin TBMM hükümetinin denetimine girdiği resmen ilan edilmiş oluyordu.
Hükümet konağında yarası tedavi edilirken yabancı konsolosları kabul eden (daha sonra İzmir soyadını alacak olan) Şerafettin Bey’in bu konuda anlattıkları şöyledir:
“Bu esnada ecnebi devletlerin konsolosları geldiler: Hıristiyan halkın hayatının emniyette olup olmadığını sordular. Ben istiklalimiz için harp ettiğimizi ve bize silahla muhalefet etmeyen hiçbir kimseye tecavüz etmeyeceğimizi söyledim. Yalnız bu hususta kendileriyle görüşmeye salahiyetim olmadığını, arkadan gelen kumandanların vüruduna intizar etmeleri (gelmelerini beklemeleri) lazım geleceğini söyledim. Filhakika bir saat sonra da kumandan ile beraber Kuvayi Milliyemiz şehre dahil oldu.”

Mustafa Kemal Paşa’nın İngiliz Konsolosunu azarlaması
Düşman kuvvetlerini yenerek İzmir’e giren Türk ordularının Başkomutanı, yabancı devletlerin temsilcileri olarak karşısında, başta İngiltere Başkonsolosu olmak üzere Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olan devletlerin konsoloslarını bulmuştu. TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yabancı konsolosların kendisiyle görüşmelerde bulunma istekleri konusunda Nutuk’ta şu saptamayı yapmıştır:

‘Dediğim günde Nif’teydim’
Bizzat bana verilen bir telsiz telgrafta da, İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle müzakeratta bulunmak selahiyetini verdiklerinden, hangi gün ve nerede mülakat edebileceği (buluşup görüşebileceğim) soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da, 9 Eylül 1922’de Nif’te (bugünkü adıyla Kemalpaşa) mülakat edebileceğimizi bildirmiştim. Filhakika, dediğim günde ben Nif’te bulundum. Fakat mülakat isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e vasıl olmuş bulunuyorlardı.”
Mustafa Kemal Paşa ile 12 Eylül 1922 günü yapılan görüşmede, İngiltere Başkonsolosu Harry Lamp’ın “İngiltere hükümetine harp mi ilan ettiniz” sorusu üzerine M. Kemal Paşa sinirlenerek, Lamp’ın barış görüşmeleri yapmaya yetkili olup olmadığını sormuş ve şöyle demiştir:
“Yunan ordusunu Anadolu’ya çıkartan siz değil misiniz? Yunan ordularını mağlup ederek topraklarımızdan dışarı atan ve vatanı kurtaran ise biziz. Durum böyle olunca, karar vermek bize değil size düşer!”
Bu temaslar ve görüşmeler sonucunda yabancı devletlerin savaş gemileri İzmir Limanı’ndan çekilip gitmiş; TBMM hükümeti ile İngiltere arasında siyasal ilişkilerin var olmadığı ama bu ilişkilerin kurulmasının “şayanı arzu” (istenir) bir durum olduğu saptanmıştır.
Başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, bize bağımsız bir yurt bırakmış ulusal Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarını şükran ve saygı ile anıyoruz.

Prof.Dr.Rona AYBAY



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları