Meriç Velidedeoğlu

‘Bir Devrim Yasası’

01 Kasım 2019 Cuma

Geride bıraktığımız salı günü, Cumhuriyetimizin “96.” yılını ulusça büyük bir coşkuyla kutladık; gazetemiz “Cumhuriyet” de bu kutlamaya, adına yaraşacak ölçüde iki “Özel” ekle katıldı, dolu dolu içerikleriyle.

“İslam Dünyası” ülkeleri de büyük bir çoğunlukla “Cumhuriyet” ile yönetiliyor; ne var ki, Türkiye’nin hepsinden önce ilan ettiği “Cumhuriyet”, gerek anlam gerek felsefesiyle kuşkusuz çok farklı; çünkü, “1923 Aydınlanması”nın bir ürünü.

“Cumhuriyet”, yalnızca bir “rejim değişimi”, bir “yönetim biçimi değişimi” değildi.

“Cumhuriyet”, toplumumuzun yapısını, çağdaş bir yaşam düzenine, düzeyine, yüzyılları atlarcasına geride bırakıp, ulaşmasının bir sonucu.

Dolaysiyle Türkiye Cumhuriyetinin bu yapısını kazanabilmesi için kimi köklü değişimleri gerçekleştirmesi gerekiyordu ki, bunlar Cumhuriyetimizin temel taşlarını oluşturan, “Devrim Yasaları” olarak adlandırılan düzenlemelerdir, yapılandırmalardır.

Ve değerli dostlar, bunlardan biri olan “Uluslararası Sayıların Kabulu” yasasının Meclis oturumunda görüşülmesi sırasında, kimi milletvekillerinin, “Yeni Türk Harflerinin Kabulünün, neden geciktiğini hükümete sormaları, dahası, “Yoksa hükümet bir sakınca mı görüyor?” biçiminde bir bakıma hükümeti suçlamaları “Devrim” atılımlarının, “Büyük Millet Meclisi”nde ne boyutta izlendiğinin göstergesidir.

Oysa hükümet, yeni “Türk Harfleri” için hazırlıklarını, çalışmalarını sürdürüyordu; sonunda “Yeni Türk Harflerinin Kabulü” için düzenlenen “yasa”, “91 yıl” önce bugün, “1 Kasım 1928”de Meclis’e gelir, “30 dakikalık bir görüşme” sonunda kabul edilir; “30 gün” sonra da tüm yazılı basın, “Yeni Türk Harfleri”ni kullanacaktı.

Oysa hemen ertesi gün, “2 Kasım 1928” günü çıkan gazeteler, sayfalarının bir bölümünü “Yeni Türk Harfleri”yle basacaklardı...

Ayrıca Meclis’te, bu yasa önerisi görüşülürken, Osmanlı kültür ve diliyle yetişmiş bir “yazar-şair” olan Şebinkarahisar Milletvekili Mehmet Emin Yurdakul’un, “Arap harflerinden artık kurtulunması gerektiğini ortaya koyan tarihsel konuşmasının” önemi, günümüzde daha iyi anlaşılıyor; çünkü devletin kimi anaokullarında, dört-beş yaşlarındaki bebelere, Türkçe harflerden, Türkçe okumadan önce Arapçalarının öğretildiği “TV” ekranlarında yer almıştı.

Dahası, gerek “Harf Devrimi” gerekse bir “Dil Devrimi” geçiren böylece yoğun “Arapça” işgalinden büyük ölçüde kurtulan Türkçemizde bulunan onca atasözüne karşın, bugün T.C. Devleti’nin başında olan Erdoğan’ın Arap toplumuna özgün halk deyimlerini, “Arapça” olarak Türk halkına, fırsat buldukça “iletmesi kabul edilemez, edilmemeli de”...

Bilmem ki katılır mısınız?

Ayrıca Erdoğan’ın bu “Arapça” düşkünlüğü yanında, Arap ülkelerine, “Arap Birliği”ne gösterdiği onca yakınlığın, yoğun dostluğun, Arap devletlerince Türkiye’ye karşı aynı ölçüde kabul edilmediği apaçık görülmekte.

Arap ülkelerinin, “Barış Pınarı Harekâtı” bağlamında, Suriye’nin yanında olmalarına hak verilse bile, Türkiye’yi oldukça ağır bir dille kınamaları dikkatle ele alınmalıdır.

Ne dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları