Adnan Binyazar

Nasrettin Hoca

15 Ekim 2008 Çarşamba

Nasrettin Hoca, yetiştiği toplumun zekâsıdır, duyarlığıdır. O ne denli halkının dili, düşüncesi, söylem gücü olmuşsa; halk da onun dilini, düşüncesini, söylem gücünü beslemiştir. Bu bağlamda Nasrettin Hoca, söylemleriyle tek bir kişi değildir, halk yaratıcılığından doğmuş bir düşünce imecesidir.

Yaşar Kemalin En büyük zekâ halkın zekâsıdır dediği budur. Bir halkın anlayış başıboşluğuna düşmemesi bu imeceye bağlıdır.

Hocanın yaşadığı yıllarda, belki ona özgü yüz, bilemedin iki yüz fıkra vardı. Günümüzde bunun 1555e çıkmış olması bu düşünsel imecenin göstergesidir.

***

Mustafa Duman’ın Heyemola Yayınları arasında çıkan Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası adlı araştırması, Anadoludan çevre halklara da yansıyan fıkra zenginliğiyle de öne çıkıyor.

Kuşkusuz, bu kitabın bilimsel niteliği, nasıl bir araştırma ürünü olduğu, yazarın nasıl bir yöntemle ne gibi sonuçlara vardığı üzerinde konunun uzmanları duracaktır.

Daha kitabı karıştırırken, Dumanın, fıkraları kaynaktan başlayıp çevre kültürlere yayılımı açısından da ele aldığı anlaşılıyor.

***

Bizde halk anlatılarının büyük ölçüde Çin, Hint, Arap ve Fars kaynaklarından alındığı sanılır. Nitekim özellikle masallarda Hindistan, Bağdat, Herat, Horasan, Kandahar adlarının geçmesi bunu doğrular. Oysa biz, bize benzediğimiz ölçüde, bize benzetiyoruz da. Erzurum Üniversitesinde, bunu doğrulayacak birçok araştırma yapılmıştır.

Konuyu Anadolu anlatı kültürü açısından ilk ele alanlardan biri Pertev Naili Boratavdır. Boratav, Az Gittik Uz Gittik, Zaman Zaman İçinde adlı kitaplarında, ağızdan ağza dolaşan sözlü anlatı ürünlerini yazıya geçirmiştir. Bu masalların Anadolu halklarının törelerine, dil estetiğine uygun nitelikler taşıdığı tartışılmaz.

Dumanın da, o dönemin dil özelliklerini koruyarak bir araya getirdiği fıkralarda gerçek kaynağa indiği söylenebilir.

***

İnsanın kendini gülünç duruma düşürüp alaya alması, düşünsel diyalektiğin bir yansımasıdır. Nasrettin Hoca fıkracılığında, alay edeni alay edilenden ayıramayız. Bu, fıkraların özeleştirel yapısından geliyor.

Nasrettin Hoca, hiçbir fıkrasında telaşa kapılmaz. Aptalca verilmiş yanıtların bile gülünç bir yanı vardır. Hoca, akrabasının kızıyla evlenecektir. Kızı zengin biri isteyince ona verirler. Damat erkence ölüverir. Hoca, damat o olsaydı öleceğini düşünerek, sağ kalışına sevinir.

Burada, ince alayın ince düşünmeyi getirdiği nasıl açık!

***

Hoca hazırcevaptır da. Hazırcevaplık, sağlam mantıktan gelir. Sorarlar Hocaya, Dünyanın ortası neresidir?” “Eşeğimin arka sağ ayağının bastığı yerdir.” “Nasıl olur?” “İstersen ölç!

Gökte kaç yıldız olduğunu sorana da, eşeğinin sırtında ne kadar kıl varsa o kadar da yıldız olduğunu söyler. Şaşırıp kalana da, İnanmazsan say! der.

İki yanıtın da bilimsel dayanağı var. Hocanın inandırıcılığı buradan da geliyor.

Bir toplumun düşünce öncüleri, rivayetten kurtarılıp yapıp ettikleriyle ortaya konunca, onun kültürel beslenme kaynaklarına da inilmiş oluyor. Dil-düşünce-sanat arayışı temeline dayanan aydınlanmadediğimiz de bu.

Bizim her şeyimiz, şairin dediği gibi taş atılmış kuşlar gibi perişan”!..

Dumanın Nasrettin Hocası, bizi bu perişanlıktan kurtarmanın önemli bir adımıdır.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları