İspanya’da Sanat Kriz Tanımıyor…

09 Aralık 2014 Salı

MADRİD - Gazetecilik yaşamımın ilk yıllarını Madrid’in merkez postanesinde geçirdim.
Dış muhabirliğin ülkemizde gazeteciliğe yeni girdiği yıllardı...
“Faks” dahi icat edilmemişti. Merkez postaneye her gün gelir, sağda “teleks” bölümüne yönelirdim.
İçine zorlukla girdiğim bir kulübeye hapsolur, yazımı, üzerinde minik delikleri olan gizemli bir kâğıt şeridine dönüştüren eski bir teleks makinesinde yazardım. Sonra şeridi, gişedeki memurlara verirdim.
Posta memurları beni görünce panik olurlardı. Türkiye’yi teleksle düşürmek, telefon bağlantılarında olduğu gibi tıpkı deveye hendek atlatmaktan zordu. Numarayı temin edene dek saate karşı, sinir törpüsü bir mücadeleyle üç-beş-on, tekrar tekrar arardık.
Hat düşüp de teleks makinesi yaylım ateşi açmış gibi birden gümbür gümbür çalışmaya başlayınca, postane halkı ile ben, kendimizi kuyruklu yıldıza Philae kondurmuş gibi hissederdik. Ertesi güne dek nefes alırdık.

Yeni kültür sarayı
Dev boyutları ve görkemi nedeniyle halk arasında “İletişim Katedrali / Nuestra Señora las Comunicaciones” olarak anılan merkez postane binasına otuz yıl sonra adımımı attığımda; “Cumhuriyet”e geçtiğim tüm o yazılar, uçsuz bucaksız bir teleks şeridi gibi gözümün önünden geçti.

Teleks kontuarları ardındaki isimsiz kahramanları, Madrid postanesinin sabırlı memurlarını düşündüm.
Ve “burası orası mı?” oldum.
Sadece teleks aygıtları değil, başka zamanlara ait özverili memurlarla birlikte “postane” de yedi yıl önce tarih olmuş...
İsmini Anadolu kökenli Kibele tanrıçasından alan ve kentin en işlek “Kibele / Cibeles” meydanına bakan bina gerçi hâlâ yerli yerinde duruyor. Ama işlevi değişmiş. Müşterilerini yitiren postane iptal edilmiş, 400 milyon Avro’luk restorasyonla Madrid Belediyesi tarafından bir kültür sarayına dönüştürülmüş.
12 bin metrekareye yayılan ve “modern iletişim çağının” simgesi olarak XX. yüzyıl başında dönemin kralı XIII. Alfonso tarafından açılan eski postane, bu yaz başında tahtı bırakan son kral Juan Carlos tarafından 5 yıl önce adı “Kibele Sarayı / Palacio Cibeles”e çevrilerek yeni işlevine kavuşturulmuş.
Katedral denli yüksek tavanları olan devasa hol ve zarfların pullandığı girişteki yüksek masalar, geçmişin anısına bırakılmış. Artık bu bölümde sade gazeteleri buluyor ve kent yaşamı hakkında bilgi ediniyorsunuz.
Bodrum katı ve kemerlerle çevreli üst katlarda sergiler yapılıyor. Konser-konferans salonu ile birlikte en tepede bir restoran, kahve, Madrid’in ayaklar altına serildiği bir şehir gözetleme terası var. Sert soğuğa karşın ziyaretçiler buradan “Velazquez göğü / Velazquez sky” diye ünlenen kentin berrak, mavi gökyüzü ile siluetini seyrediyorlar.

Real Madridlilerin çeşmesi
Real Madrid gollerinin kutlandığı kavşakta yükselen “Kibele Çeşmesi” kuşbakışı tam altımda duruyor.

Kenti bölen Castellana arterinin devamı... “Recoletos Bulvarı” ile, Prado, Thyssen-Bornemisza, Reina Sofia müzelerinin bulunduğu sanat caddesi “Prado Bulvarı”nın kesiştiği yere tam yapılan çeşme, Madrid’in Beyoğlu’su “Gran Via” ile “Alcala Kapısı / Puerta de Alcala” caddelerini de doğu-batı ekseninde ayırıyor.
Eski postane çatısındaki terastan, kentin medarı iftiharı tüm bu anıtsal bulvarları görüyorum.
Az ilerde Kolomb’un şanına dikilen “ikiz kuleler” “Torres Colon”, karşıda tarihi Merkez Bankası seçiliyor. Sağ tarafta da postaneyle aynı yaşta olan “perili” “Linares Sarayı” duruyor.
Teleks kulübesinden burnumu çıkaramadığım günlerde farkına varmadığım binanın tüm bu ilginç özellikleri karşısında şaşıyorum. Buradan yalnız kent manzarasını değil; eklektik mimari özellikleri taşıyan üst katlardaki süslemeler ve kabartma heykelleri seyrediyorum.
Büyük İspanyol İmparatorluğu’nun anısına, çatıda bulunan üç kulenin etrafına boydan boya hep büyük Güney Amerika fatihlerinin kabartma büstlerini yapmışlar.
İhtişamlı bu büstlerin en üst katlara yapılmasının sebebi, caddeden cepheye bakanların bakışlarını en tepelere, yukarlara yönlendirmekmiş...

Eski mekânlardan kültür tapınağına
“CentroCentro / Merkez merkez” olarak da anılan “Eski Postane / yeni Cibeles Sarayı”; Madrid’de son yıllarda yaygınlık kazanan “eski yapıları kültür merkezine dönüştürme” akımının son örneği.
Eskiden posta arabalarının park ettiği cam çatılı avluda bundan böyle Madrid’in düzenli çağdaş sanat fuarları yapılıyor.
Sezonluk sergiler de tarihi bina önünde kuyrukları eksik etmiyor.
Eski teleks tapınağımda benim ilk ziyaret ettiğim sergi, “sanata hizmet eden mesenlik” serisinin bir parçası olarak sunulan büyük işadamı “Abello’nun koleksiyonu” oldu.
Ölümünün 400. yılı için girişte hemen bir El Greco tablosuyla başlayan sergi; Zurbaran, Murillo, Canalleto, Goya, Fortuny, Gris, Braque, Klee, Rothko, Picasso, Miro, Dali, Van Gogh, Degas, Modigliani, Klimt, Grosz, Kandinsky, Munch, Matisse, Bacon, Tapies’e dek.. sanat tarihine altın harflerle geçen eşsiz ressamları içeriyor.
İspanya’da ekonomi hâlâ berbat ve Katalan ayrılıkçılığından kraliyete, siyasi partilere dek halkalarla genişleyen bir kriz var. Buna rağmen sanat pes etmiyor. Bu da bir mutluluk.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları