Aslında biraz yalnızlığı da paylaşıyoruz

12 Aralık 2014 Cuma

Hani bazen canın hiç konuşmak istemez ya, aynen öyle...
Ne konuşmak ne de yazmak...
Kafamda bir sürü kelime, hiçbiri birleşip düzgün cümle oluşturamıyor sanki.
Suç havada mı acaba?
Sisli, puslu, kara bulutlar kaplamış...
Bu ara konuşma anlatma orucundayım...
Hele de sosyal medyada...
Neredeyse kendi rekorumu kırıyorum.
Yaklaşık 1 haftadır hiç birşey paylaşmıyorum.
Bir süre yok önümde. Bir anda soğudum diyelim.
Düşünüyorum da hani bu ara herkesin dilinde bu bağımlılık, sosyal medya bağımlılığı...
Nasıl ki hakaret, düşünmeden eleştiri artık ayyuka çıktı, aslında bizim paylaşımlarımız da öyle...
Yediğimiz yemekten, gittiğimiz yere, nefret ettiklerimizden en sevdiğimize her şeyi paylaşıyoruz.
Evimizde aile albümünde olması gereken fotoğrafları, ruh halimizi...
Şöyle bir baktım da ne kadar abarttığımı gördüm ve buna dur dedim...
Aslında biraz yalnızlığı da paylaşıyoruz...
Ve sorguluyoruz kendimizi...
Geçtiğimiz haftalarda Ali Poyrazoğlu’nun özel bir gösterisini izledim…
Öyle şeyler anlattı ve aydınlattı ki gösteri sonrası düşüncelerimin içinde kayboldum…
O kalabalığın içinde sanki sadece bana anlatıyordu.
“Özge, ben senin için buradayım, seni aydınlatmak için” diyordu…

İnsanın var olmasının bazen kendini, eskimiş, köhnenmiş, kırılmış, işe yaramaz yerlerini yıkıp;
sağlam kalan ve işe yarayan taraflarıyla yeniden inşa etmesi…
Aynı bir binayı yıkmak gibi…
İşte tam da bulunduğum durum…
Bir süredir bunu yapıyorum.
Kolay mı? Hiç değil.
Söz konusu kişinin kendisi ise, yıkmak çok zor.
Seni çökerten alışkanlıkları, davranışları, düşünceleri yok etmeye çalışıp, yeni bir sen yaratmak…
Hayatla dans etmekten bahsetti o kısa oyununda…
İnsanın kendi iç sesini dinlemesi, kendiyle barışması, öpmesi, sarılması…
Önce kendini sevme, sonra da değiştirme…
Senin senden başka kimin var ki?
Senin senden başka kimin var ki seni sevecek...
Kurumsal şirketler için yaptığı danışmanlıktan ve “Medici Etkisi”nden bahsediyor Ali Poyrazoğlu…
Bu etki ile gerçekleşen Rönesan’dan…
İster kurumsal, ister bireysel herkesin kendi içinde bir Rönesansı başarabileceğinden…
Yık hatta yok et ve yeniden yap…
İlk dinlediğinde çok heyecan veriyor bu anlayış.
Evet, eski "ben" den kurtulmanın vakti geldi.
Ama yapması bir o kadar zor ve acı verici.
Ama başarırsan bir o kadar aydınlık hayat.

Ben de yıkıyorum kendimi, kanatlarımı da kırıyorum bu ara.
Yeni bir dönüşüm yaratmaya çalışıyorum içimde.
Bakış açımı değiştirmeye çalışıyorum.
Hayat sınavları ve ödülleriyle bize başeldilmiş bir derya…
Temiz bir noktasında zamanı dolduruyoruz çoğu zaman…
Ayağımıza takılan yosunları elimizle itiyoruz.
Halbuki az bir cesaret ile biraz açılsak ileride berrak bir deniz bizi bekliyor.
Boğulmaktan korkuyoruz, ayağımıza kramp girmesinden…
İşin sırrı yüzmeyi öğrenmekte…
Eğer ustalaşırsak, karşımıza çıkan zorluklarla hakkıyla mücadele edebiliriz…
Başkasına “Değiş” demek kolay geliyor.
Ama iş kendine geldiğinde bir yerden sonra “Ben Böyleyim” deyip çıkıveriyoruz.
Her şeyden önce cesaret gerekiyor ve kararlılık…
Bolca sorguluyorum şimdi; insanlığımı, kadınlığımı, anneliğimi…
İyi bir sevgili olup olmadığımı…
Ve iyi bir çalışan…
Bu sorgulama içinde kendini kaybedebilir insan.
Ve eğer başarırsa kendini bulmayı işte o zaman taze bir gülümseme olur dudaklarında...
Tünelin sonundaki ışığı görür gibiyim ama daha yolum var...
Yoruldum mu? Evet, ama güçlü bacaklarım var...
Yürümeye devam...

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları