Kedilerin Farkı...

17 Ekim 2008 Cuma

Pazartesi günü çıkan Sansür Yok Ama Mantığı da Yok mu?” başlıklı yazıda, sansürü kapsamlı biçimde tanımlayan bir belgeyi aktarmış, günümüzle benzerliğini irdelemeyi de okurlarımıza bırakmıştım.

Bir arkadaşım benzerlik olmadığını söyledi. Gerekçesi de gayet tutarlıydı:

O dönemde sansür vardı. Yasaklanan haberler ve sözcükler kapsamında olanlar sansür görevlileri tarafından çıkarıldığı için sorun yaşanmıyordu. Olsa olsa gazetenin ya da yazarının sabıkasına bir çentik daha atılıyordu.

Şimdi öyle mi? İhbarcılar kol geziyor. Siyasetçiler de suçlama fırsatını yakalamanın öfkeli mutluluğuyla demediklerini bırakmıyorlar. Hedef gösteriyorlar ve genelde de başarılı oluyorlar. Hafiyelik bile modernleşip telekulak oldu.” “Haklısın demenin dışında, itiraf edeyim ki yanıt bulamadım.

***

Bugün de Orhan Veli Kanıkı (1914 - 14 Kasım 1950) misafir ediyorum. Kedi muhabbetine katkısı da cabası...

Önce Kuyruklu Şiir”:

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında;

Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik.

Ama seninki de kolay değil kardeşim;

Kolay değil hani;

Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Sonra da ölümünden 10 ay önce Yaprak dergisinde yayımlanan Cevapşiiri.

Açlıktan bahsediyorsun;

Demek ki sen komünistsin.

Demek bütün binaları yakan sensin.

İstanbuldakileri sen

Ankaradakileri sen...

Sen ne domuzsun, sen!”

Yine benden bu kadar. Gazetelere bakıp günümüzle karşılaştırarak irdelemek sizlere düşüyor.

***

Terör ve teröristlerle mücadele etmek, Türkiyenin de kabul ettiği uluslararası belgelere göre devletlere ana sütü gibi helal bir hak.

Ama demokratik hukuk devleti tanımı bizdeki gibi kitapta kalakalmış olmayan ülkelerde uygulanan biçimiyle...

Bizde de terörle mücadele için çıkarılmış yasalar var.

O yasalara göre, aralarında gazetecilerin de yer aldığı çeşitli mesleklerden yurttaşlar da terörist tanımı kapsamında.

Kürt asıllı yurttaşlarımızla ayrılıkçı teröristleri aynı kaba koyanların mantığını yansıtan tasarılar, sıradan yurttaşları da kapsayacak biçimde yasalaşıveriyor.

Türkiyenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu tutulan kurumlar (asıl sorumlunun siyasi iktidar olduğunu unutmayalım) gözaltı süresinin uzatılmasını istiyorlar.

Gerekçeleri de açık.

Kuş uçmaz kervan geçmez yalçın dağların tepesinde yakalanan ya da teslim olan teröristleri cumhuriyet savcılarına götürmek, hem görevlilerin sayılarının azalmasına neden oluyor hem de belirlenmiş olan süre yetmiyor.

Ne yapmak gerekli? Doğal olarak süreyi uzatmak.

Ama bizim siyasetçilerin aklına isteğin sınırlı gerekçesi yatmıyor. Bir başka deyişle, fırsatını bulup kendilerinin terörist konumunda tanımladıkları kişileri de kapsam içinde bırakmama yollarını arıyorlar.

Ortam zaten müsait ve kendi yandaşlarına dokunacak bir yanının da şimdilik bulunmadığını düşünüyorlar.

Fikir suçuna hapis yetmiyor ki gözaltı sürelerini arttırarak hoşlanmadıklarını daha kolay kodese atmanın yollarını bulmanın mutluluğunu yaşıyor olabilirler.

Ama Türkiyeyi her gün biraz daha zor yaşanır duruma getirdiklerinin ayırdında olmadıkları da ayrı bir gerçek...

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları