17 Aralık Ruhuna Ayar: ‘İtirazım Var’

20 Aralık 2014 Cumartesi

STRASBOURG- “İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır… Altın ve gümüş, yoksullar üzerinde hegemonya kurmak için kullanılıyor… İnfak edilmiyor… Mülkte şirk koşuluyor… Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor… Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınanlar var… Peki sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu dinin klasik fıkıh anlayışı, yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor? O fıkıh, Ömer’i vuranların, Ebuzer’i çöle gömenlerin, Ali’yi hançerleyenlerin, Hüseyin’i susuz bırakanların, Medine’yi yağmalayarak 900 sahabe kadınına tecavüz edenlerin ve Kâbe’yi mancınıkla ateşe verenlerin fıkhıdır. O fıkıhtan bir şey çıkmaz. O, zenginlerin, kodamanların, cariye ve köle sahibi olma peşine düşmüşlerin fıkhıdır. Sultanların, harem ağalarının, zindandan İmam-ı Azam’ın kırbaçtan morarmış cesedini çıkaranların, kırkta bircilerin fıkhıdır. Zaman ayağa kalkmak zamanıdır…”
İtirazım Var filminin post-modern imamı Selman Bulut’un beyazperdede can verdiği gerçek bir İhsan Eliaçık vaazı bu!
Bu gülle gibi vaazın sözleri öyle anlaşılıyor ki “İtirazım Var”ın önce 18 yaş altı sansürüne çarptırılmasına neden olmuş; yasal itirazlar ardından “sansür” âlicenap bir iskontoyla “15 yaş altına” çekilmiş…
Belli ki malum çevreler filmden, ilk günden tırsmış!
Nasıl tırsmasınlar? Post-modern bir imam, tüm ezberleri bozuyor.
Yaratıcı yönetmen Onur Ünlü’nün beyazperdeye taşıdığı imam, Hegel okuyan ve “Neden tek tanrıya inanmamız gerektiğini sorgulayan” bir imam!
Eleştirel akla ve düşünceye kapı aralıyor…
Hegel okuduğunu iddia eden Başbakan Davutoğlu gibi değil hem… Ünlü’nün “Hegelci imamı” ilaveten sigara içiyor, icabında hatta kafa çekiyor!
‘Âşıklara din ne hacet!’
İmam Bulut zira “günahla irtibatını yitirmek istemiyor” ve bizzat kendi deyişiyle “günahla irtibatı kesilen kemale ermez!” düsturuyla yaşıyor.
Boks yapıyor, efendiciğime söyleyim, satranç oynuyor, camide işlenen bir cinayet yüzünden Sherlock Holmes’luğa soyunuyor ve “Âşıklara din ne hacet/Âşık kişi harab olur/Âşık bilmez din diyanet!” türü akıl karıştıran Yunus Emre alıntıları yapıyor…
Bunlar yetmezmiş gibi “kızlı-erkekli” yaşayan üniversite çağında bir kızın (Hazal Kaya) babası olarak da karşımıza çıkıyor...
Tabii başlı başına böyle bir imam -başka hiçbir öğeye gereksinim olmaksızın- “İtirazım Var”ı dört başı mamur bir “komedi”ye dönüştürmeye yetiyor.
Serkan Keskin’in sıradışı oyunculuğu “sürreel Selman Bulut tiplemesi” ile birleşince, baştan sona bu “imam”ın üzerine kurulu filmden kendinizi alamıyorsunuz.
“İtirazım Var”ı bilhassa ilginç kılan, iki paralel düzlemin varlığı: Bunlardan biri düzayak bir cinayet, dedektiflik öyküsüyse; diğeri Eliaçık’ın vaazında görüldüğü üzere, filmin içine mücevher gibi serpiştirilen ve yedirilen mesajlar oluyor…
Mesaj verici filmlerden genelde çok hoşlandığımı söyleyemem. Ama Ünlü’nün becerisi, mesajları espriyle bezediği bir hikâyeye başarıyla hemhal etmesi… Öyle dangul dungul izleyiciye dayatmaması.
“İtirazım Var” velhasıl zekice kotarılmış ve incelikleri olan bir film. Görmediyseniz mutlaka bir DVD’sini edinin….
Strasbourg’un müze sineması Odyssee’de her yıl düzenlenen “Türk Sinema Günleri” sayesinde izlediğim “İtirazım Var”ın, tek düş kırıklığı, yönetmenin, filmin ardından yapılan geleneksel tartışma oturumunda bulunamaması oldu.
Bu “interaktif” seansı izlemek için Odyssee’e akan gurbetçiler ve Strasbourg’un tarihi sinemasını dolduran diğer izleyicilerde “soğuk duş” etkisi yaratan gerekçe de dudak uçuklatıcıydı: Ünlü gibi tanınmış, bol ödüllü bir yönetmen, Fransız Konsolosluğu’ndan vize alamadığı için bizlere katılamamıştı!
‘En ulusalcı ve dinamik pazar’
Kültür Bakanlığı’ndan destek sağlayamadığı için artık yalnız Odyssee olanaklarıyla sürdürülen şenliğin açılış gecesinin sürprizi, “Avrupa Audiovisuel/Görsel İşitsel Gözlemevi” tarafından Türk sinemasının 100. yılı için hazırlanan raporun açıklanması oldu.
Raporun vurucu bulguları ışığında, Türk sineması, Rusya’dan sonra, Avrupa’nın en hızlı büyüyen pazarı!
Ama bu hızlı büyümeye rağmen, izleyici sayısı hâlâ Avrupa ortalamasının çok altında kalıyor.
Son yıllarda ne var ki bu yerleşik veride de bir kıpırdama olmuş. AVM tutkusu sayesinde, sinemaya gidenlerin sayısı artmış.
AB pazarı ile farklılık gösteren tek konu, izleyici sayıları arasındaki makastan ibaret değil.
Avrupa da Amerikan sinemasının hâkimiyetine teslim olmayan biricik pazar: Türkiye.
Bunun nedeni, Türk seyircisinin kendisini Türk öyküleri ve filmleriyle daha kolay özdeşleştirmesi.
Türk TV dizilerindeki patlamanın da tercihte rolü var.
İlaveten tavan yapan “milliyetçilik” sonucu şartlamış...
Bu hızlı “milliyetçilik etkisini”, son on yılda en çok gişe yapan filmler listesine bakınca derhal görüyorsunuz:
İlk sırada Fetih 1453 var. Ardından İvedik, hemen sonra Kurtlar Vadisi geliyor...
Türkiye’yi iyi tanıyan Martin Kanzler isimli uzmanın hazırladığı rapor, sinema endüstrimiz hakkında ilgili çok derli toplu, çarpıcı ve ilginç bilgiler sunuyor: www.obs.coe.int/country/ turkey/film  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları