Frankfurt'ta Geceler...

20 Ekim 2008 Pazartesi

Frankfurt Kitap Fuarının yöneticileri çok mutlu: Fuara ilgi patlaması varmış! Bunu Türkiyenin onur konukluğuna bağlayanlar çoğunlukta!

Frankfurta gelen yazarlar çok mutlu: Her rastladığım yazar, kendisine gösterilen büyük ilgiyi bana anlatıyor! Şu son birkaç günde Alman basınında Orhan Pamuk dışında benim gözüme çarpan en geniş yayınlar Murathan Mungan, Oya Baydar, Elif Şafak ve Zülfü Livaneli hakkında. (Elbet görmediklerim de olmuştur!)

Fuarın ziyaretçileri çok hem de çok mutlu. Hayatlarında içmedikleri kadar çok Türk kahvesi içiyorlar. Üstelik Kurukahveci Mehmet Efendi ikramı! (İlk beş gün yalnız yayınevi, ajanslar, edebiyat kurumları, yazarlar, yazar temsilcilerine -son iki gün herkese açık- son iki gün mahşere dönerse şaşmamak gerek!)

Gündüzler böyle, gecelere bakalım: Benim üç gecem, birbirinden çok farklı üç mutluluk, ışık ve sevinç gecesi oldu!

Kutsi Erguner

Frankfurtun orta yerindeki opera çok görkemli bir yapı. “Eski Opera” (Alte Oper) diyorlar; savaşta yıkılıp yenisi tıpkı eskisi gibi yapıldığı için... Opera sahnesinde ney ustası, besteci, müzikolog Kutsi Erguner ve arkadaşları... Opera sahnesinde ney, kemençe, kanun, ud, vurmalı çalgılar, bas gitar veeee Goethenin şiirleri...

Kutsi Ergunerin bestelediği Goethenin Doğu Batı Divanından Gazellerini ilk kez dinlemek Frankfurtta nasip oldu. Sanatçı ne zamandır Doğu ve Batı kültürüne ait çeşitli müzik yapılarını Türk müziği ile harmanlıyor. Bu kez Goethenin şiirlerini gazel formatında makam müziğine uygulayarak yorumluyor.

Batı ve Doğu / Davet ediyorlar seni/ Tatmin için en güzel şeyleri/ Bırak nazı, terk et kabuğu / Katıl şu güzel ziyafete, tenezzül etmediğin, / Varlığından bile haberdar değilsin bu lezzetin./ Nefsini ve başkalarını tanıyan kişi /Şunu idrak edecek ki; Şark ile Garb / Artık ayrılmayacak.” (Şiirler önce Almanca okunuyordu.)

Ben zaten Kutsinin neyine tutkunum. Neyin öteki çalgılarla kucaklaşmasını, insan sesiyle bütünleşmesini millet soluğunu tutup dinledi. Her biri kendi alanında usta sanatçılar dinleyicilerin ayağını yerden kesti! Zaman zaman iki vokalist Doğu-Batı Divanından sapıp farklı ufuklara doğru pupa yelken yol alsa da ne gam, konser uzadı ama sonunda bütün opera ayağa kalktı ve eser ayakta alkışlandı!

Ayşe Tütüncü

Frankfurtun orta yerinde Jazzkeller... kentin en ünlü, en nitelikli caz kulübü olduğu söyleniyor. Konser saatinden epey önce gittim iyi yer kapmak için. Uyanık Almanlar çoktan yerleşmiş bile. İğne atsan düşeceği yer yok! Sahnede Ayşe Tütüncü Trio! Piyanoda Ayşe Tütüncü, soprano/tenor saksafonda Yaha Dai ve klarinette Oğuz Büyükberber.

Dünyanın belli başlı caz festivallerine katılan Ayşe Tütüncü acaba değerinin farkında mı? Küçük bir kız çocuğu gibi, müthiş bir alçakgönüllülükle piyanosunun başında oturup çalarken kendime bu soruyu soruyordum...

Klasik ve çağdaş müzik, geleneksel ritimler ve caz, Anadolu ve Balkan ezgileri ve renkleri kucak kucağa aşk yaşıyordu. Birinden ötekine nasıl geçti diye şaşıyordum... Piyano ile nefesli sazlar arasında kurduğu diyalogla çarpıldım . Birbirleriyle adeta konuşuyorlardı. Sözcüklerini, soru cevapları duyar gibiydim. Kavgalarını, atışmalarını, sevişmelerini de... Ama en çok, en çok müziğe kattıklarıhumorile büyülendim! Her an müthiş bir gerilim vardı. Ama aynı zamanda müthiş bir huzur!

Cazı sözcüklerle anlatmayı bilemiyorum. En iyisi şöyle diyeyim. Konser boyunca, herkesin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kendimizi mutlu, güzel ve akıllı hissediyorduk. İçimden konser hiç bitmese diyordum... (Carnivalesque adlı bir albümleri var, anımsatmış olayım...)

Aynur

Frankfurtta Mousonturm adlı konser ve tiyatro salonundayım! Aynurun konseri var. Biletler çoktan satılmış tükenmiş bile! İşte ona girebilmek için Basın falan geçmiyor! Bütün pistonları kullanıp giriyorum.

Aynuru çoğunuz Yavuz Turgulun Gönül Yarası filminde, Fatih Akının İstanbul Hatırası filminde söylediği Kürtçe şarkılardan tanıyabilirsiniz. Hemen belirteyim 3 de albümü var: Seyir”, “Kece Kurdan”, “Nüpel adlı üç albüm...

Onu böylesi kalabalık bir konserde ilk kez izliyordum.

Tuncelinin Çemişgezekinden çıkıp (1975 doğumlu) hem Türkiyede hem Avrupa ülkelerinde gönülleri fetheden bu sanatçının, sahnede olağanüstü bir duruşu var. Ama o duruşa geçmeden önce şunu belirteliyim: Ses haznesi şaşırtıcı. Sesinin hem rengi, hem büyüklüğü, hem de o sesi kullanış biçimi çarpıcı. Sesiyle hem bir kitleyi kucaklıyor hem de her bireyle birebir ilişki kuruyor. Yaptığı müzik gelenekselden çağdaşa uzanıyor. Etno caz diyebilir miyiz? Bilmiyorum... Ama etiketi ne olursa olsun, insanı alıp bulutların üzerine uçuruyor...

Sahnedeki duruşuna gelince: Dinleyicileri hem sarmalıyor hem de onlarla arasına bir mesafe koyuyor. Adeta onları denetliyor. İzleyiciyi üç dilde Kürtçe, Türkçe ve Almanca selamladı, ilişkiyi her üç dilde sürdürdü. Hem çok candan, yakın, hem de hiç ama hiç laubali değil. Sonsuz saygılı. Dinleyicisine saygısı, müzisyenlerine saygısı, kendine saygısından ve özgüveninden kaynaklanıyor. Onu izlerken karşımda sanki bin yaşında bir bilge ama aynı zamanda 17sine yeni basmış bir genç kızı izliyorum duygusuna kapıldım.

Üç konser de Frankfurt Kitap Fuarında konuk ülke olmamız nedeniyle düzenlenmişti.

Her üç konserin izleyicisi ezici çoğunlukla Almanlardı. Üçü de ayakta alkışlandı.

Başta sanatçılar olmak üzere, seçimi yapanlara, emek verenlere, katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum.

[email protected]

faks: 0 212 257 16 50



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları