Atatürk’ün mirasına sahip çıkılmadı

10 Kasım 2019 Pazar

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak, elbette ben de bu ülkenin kurucu liderine şükran duygularıyla doluyum. Ama bu yıl içim daha buruk... 

Çünkü ülkenin bugün geldiği nokta, Atatürk’ün en büyük mirasına, çağdaş uygarlığı hedefleyen laik Cumhuriyete sahip çıkılmadığı gerçeğini toplumun yüzüne çarpıyor. 

Türkiye’de laik demokratik rejim yaşamsal sorunlarla boğuşuyor. Ne laiklik kaldı ne de, gelişmemiş de olsa, demokrasi...

Amerika’yı mesken tutan cemaat liderinin darbe girişiminden sonra hiç ders alınmamış ki, devlet kurumları bugün yine tarikatlar arasında pay ediliyor. 

Muhalif yazarlar, gazeteciler, bilim adamları hapis tehdidiyle susturulmak isteniyor...

Adaletsizliğe karşı derin bir sessizlik hüküm sürüyor. En korkutucu olanı da bu. Göz göre göre birileri, hukuk ilkelerini eğip bükerek sevmediklerini cezalandırıyor ya da eski hesapların rövanşını alıyor.

Kendisinden farklı olana tahammül edemeyen insanların teksesli ülkesi olma yolunda hızla ilerliyor Türkiye...

Küreselleşmenin yönlendirdiği dünya siyasetindeki yeri Amerika’nın Ortadoğu’daki kolu olarak belirlenen iktidar, emperyalizmin önünde boyun eğiyor; hakaret dolu mektuplar karşısında susuyor.

YÖK güdümündeki üniversitelerde bilimsel özerklik yok olurken, dinci kadrolaşma zirvede...

Toplum hissedilir şekilde muhafazakârlaştı; kadınlar, gençler, eşcinseller ve farklı inançta olanlar için çember giderek daralıyor...

İktidarın sahip olduğu yandaş medyada gazetecilik etiği tümüyle yok oldu. Birkaç bağımsız medya kurumu dışında Türkiye’de medya, gerçeğin aktarıldığı bir araç olmaktan çıkmış, saptırılmış bilgilerin iktidara yaranmak için üretildiği şirketlere dönüşmüş durumda.

Böyle bir ortamda çevremdeki gençlere bakıyorum, tepkilerini ölçmeye çalışıyorum. Çoğu bir şekilde bu ülkeden ayrılıp, kendine başka diyarlarda gelecek kurma sevdasında. 

Eğitimsizlik ve ekonomik bağımlılık kadınları büyük ölçüde sindirmiş. Her dört kadından birisi koca dayağını haklı buluyor! Eğitimli ve aklı başında olanlar ise, erkek egemen kültürün baskısı altında var olma mücadelesi veriyor.

Ve bütün bunlar olurken, halk yoksulluk ve işsizlikle pençeleşiyor...

Bu tespitleri üzüntüyle yazıyorum. Düz bir teknokrat mantığıyla, “Türkiye, dünyada en büyük 20. ekonomi. Şu kadar yol, bu kadar baraj yapıldı, hastaneler, okullar vs. açıldı” diyebilirsiniz. 

Ya eğitimde, adalette, birlikte yaşama kültüründe, toplumsal katılımda nereye geldik? 

Atatürk, 1919’da iktidar yargı ilişkilerini açıklarken, Her halde dünyada bir hak vardır. Ve o hak kuvvetin üstündedir demişti. Bu ilke, 2019 Türkiyesi’nde geçerli değildir. Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır!

AKP döneminde en yıkıcı gerileme adalette, eğitimde, yargı bağımsızlığında ve toplumsal eşitlikte oldu. 

İnsanların açlıktan intihar ettiği, yargının iktidar tarafından kuşatıldığı, eğitimin tarikat ve cemaatlere teslim edildiği, laikliğin yok olduğu, çocuk tacizlerinin, kadın ve hayvan cinayetlerinin tavan yaptığı adaletsiz bir ülkedir Türkiye!

Atatürk, tam da bunun karşısındaydı. Yaşamını, kurduğu ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için mücadele ile geçirdi. Kısa ömründe liderlik ettiği devrimlerle ülkeye dev bir sıçrama yaptırdı, toplumu çağın seviyesine taşıdı. 

Ancak Türkiye’nin bugün vardığı nokta, gerçekten hüzün verici... Bunda sorumluluğu olan, oy için dinci yobazlara ödün veren, karşıdevrimcilerle ve emperyalistlerle işbirliği yapan siyasetçileri, yöneticileri, aydın görünümlü çıkarcıları ve “liberal” solcuları biliyoruz. 

Başınız hep eğik gezeceksiniz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları