Değerler eğitimi (mi?)...

11 Kasım 2019 Pazartesi

Dün 10 Kasım gününde “Atatürkü Anarak Yaşatma”nın anlamını ulusça paylaştık.

Bugün, 11 Kasım günü, bu anlamı bilince yerleştirmeliyiz.

Atatürk, özünde bir “bilinç önderi”dir.

Onu anlamak, onun Aydınlanma temelli uygarlık bilincini bugünlere ve yarınlara taşımak demektir.

Aydınlanma felsefesi, uygarlığın değeridir.

Mustafa Kemal Atatürk, bu evrensel değeri bizim yaşamımızın temeli yapan “kurucu değerimizdir”.

Atatürk Cumhuriyeti, yaşam değerimizdir.

Laik eğitim, dünyanın insan yetiştirme değeridir.

İnsanlığın evrensel değerleri;

Dürüst insan olmak,

Yalan söylememek,

Başkasının malına, hakkına el uzatmamak,

Hırsızlık, yolsuzluk, yağmacılık yapmamak,

Başkalarına zarar vermemek

gibi kişisel ve sosyal değerlerdir.

Okullarda değerler eğitimi” dendiği zaman biz bunları anlıyoruz.

Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı bir protokol yaparak Diyanet İşleri Başkanlığı ile “değerler eğitimi” yapılacağını açıklıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı da, okullarda bu eğitimi yapacak öğretmenlerin müftüler tarafından belirleneceğini açıklıyor.

O zaman yapılacak eğitimin ne olacağı konusunda sorular beliriyor.

Sorulara da gerek kalmıyor. Bu eğitimin amacının “dinsel değerler eğitimi” olacağı anlaşılıyor.

Dinsel değerler, kutsal kişiler, kutsal günler, kutsal yerler, itikat ve ibadettir, eğitim de bunların öğretilmesi olacaktır.

Eğitimdeki eksiklik bunlar mıdır?

Anaokulu çocuğuna, 4-6 yaş arasındaki çocuğa aktarılacak bilgiler eğitim değil, telkindir. Çünkü, çocuğun zihinsel gelişiminde soyut düşünce yetisi 12 yaşlarından sonra gelişir.

Eğer amaç eğitim değil de “şartlandırma” ise buna da eğitim denmemelidir.

İlkokullar için de geçerli olan budur.

Ama yıllardır, Kuran kurslarıyla, tarikat ve cemaat okullarında, yatılı okul ve kurslarında yapılan da aslında telkindi.

Yapılan din kültürü eğitimi değil, dogmatik şartlandırmadır.

Bu dogmatik şartlandırmaların hangi sonuçları verdiği ise FETÖ olayında anlaşılmış olmalıdır.

FETÖ olgusunda görülen “zihinsel şartlandırmalar” bütün tarikat ve cemaat öğretileri için geçerlidir.

Çağdaş bilimin temeli olan “eleştirel düşünce”, zihinsel şartlandırmalar ile doldurulmuş kişilerin yaşam rehberi olamaz.

Eleştirel düşünce olmadan da ne bilim gelişir, ne sanat yapılır.

Eleştirel düşünce;

Sorma- sorgulama,

Gözlem yapma,

Gözlemleri kanıtlarla anlama,

Deneyle olan bitenin özünü kavrama,

Bu bütünü birleştirerek bilimsel kuralları bulma, işleminin temelidir.

Eleştirel düşünce, çağdaş uygarlığın çekirdek anahtarıdır.

Bundan yoksun bırakılmış “dogmatik zihinler”, ancak biat ve itaat toplumunun sessiz kişileri olurlar.

Ama insanlar özünde “söylenene değil, yapılana bakarlar”.


Söylenene değil yapılana bakınca...


Bunca yalanın içinde “yalan söylemeyin” deseniz ne olur?

Bunca adaletsizlik içinde “adalet bir değerdir” deseniz ne olur?

Bunca saltanat içinde “siz sade yaşayın” deseniz ne olur?

Bunca kibir içinde “siz alçakgönüllü olun” deseniz ne olur.

Çocuk, söylenenle değil, yapılanla öğrenir.

Erişkin de söylenene değil, yapılana bakar.

Bu toplumda yaşayan siz de, söylenenin değil, yapılanın asıl olduğunu öğrenirsiniz.

Bütün insan değerlerinin ayaklar altına alındığı bir toplum düzensizliğinde “değerler eğitimi” mi yapıyorsunuz?

Evrensel insanlık değerleri ancak “laik bağımsız toplumcu Cumhuriyet” yaşamında yaşanabilir.

Gerçek eğitim de söylenenler değil, yaşananlardır.

Biz, laik bağımsız toplumcu Cumhuriyet değerleri” ile yaşamayı sürdüreceğiz.

Hiç şaşmadan, hiç sapmadan...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları