Adnan Binyazar

Gezi’deki Ağaç

15 Kasım 2019 Cuma


11 Kasım Pazartesi günü devletçe Türkiye’nin bütün kentlerinde, neredeyse bebek yaşındakilerden annelere, babalara, dedelere, her yaştan kişinin katıldığı 11 milyon fidan dikme eylemi, “ağaç” konusunu yeniden gündeme getirdi.

Bu kez de, yağışsız bir mevsimde dikilen fidanın tutup tutmayacağı tartışılıyor...

Ağaç, özellikle Gezi olayları sonrasında tartışma konusu olmuştur. İktidar, gençliğin ağaca sahip çıkmasını başkaldırı sayıp baskı uygularken, sağduyulu kesimler, ağaç katliamını önlemek isteyen gençlerin demokratik haklarını eyleme dönüştürdüğünü savunmuştur.

Oysa Gezi olayları bastırılırken çocuk yaştaki nice “fidan”ın canına kıyılması; meyvesini yediği, serin gölgesine sığındığı, onunla konutlar dikip denizde gemiler yüzdürdüğü ağacın kamu vicdanına yerleşen kutsallığı, insanımızın içinde kanı durdurulamaz koca bir yara açmıştır.


Serap Yeşiltuna


20 Eylül günkü “Ağaç” başlıklı yazımı, şöyle bağlamıştım:

Gençlerin Taksim gezisindeki ağaçların kesilmesini önlemek için topluca eyleme geçmeleri, iktidara karşı tepki diye yorumlandı. Oysa başkaldırı sanılan bu olay, gençliğin ağaçları koruma duygusundan doğmuştu. İnanıyorum ki, Gezi olaylarında sözü geçer biri ortaya çıkıp, olayların ağaca beslenen inançtan doğduğunu belirtme erdemini gösterseydi, ne Taksim Meydanı’na gencecik çocukların kanı akardı, ne de özgürlük tarihimize lekeli bir sayfa eklenirdi...

Serap Yeşiltuna adlı okurumdan aynı gün o yazıma yönelik ileti gelmişti: “Özellikle Gezi olaylarından sonra ağacın bizim kültürümüzdeki önemi ve değeri üzerine çok araştırma yaptım. ‘Her şey bir ağaç için miydi’ diye çok sorulmuştu. Ben bunu hep şöyle cevapladım. ‘Evet, her şey biraz da bir ağaç içindi! Tüm bu toplumsal olaylar neden başka bir durumda ve zamanda değil de Gezi Parkı etrafında gerçekleşmişti?’ Ben bunun için bir kitap yazdım. Adı Gezi’deki Ağaç. Türk mitolojisinde, Türk kültüründe, edebiyatımızda, dinlerde ve hatta Nâzım Hikmet’te ve Atatürk’te ağaç ne anlama geliyordu bunu anlatmaya çalıştım. Sözü geçer biri miyim bilmem ama ben bu kitabı Gezi olaylarından çok kısa bir süre sonra kaleme aldım. İçindeki yazıların bir kısmı da Gezi devam ederken yazılmıştı. Kitabımı size imzalı olarak göndermek istiyorum. Bir adres bildirirseniz ilk fırsatta ulaştıracağım” diyordu.


Yazar-okur


Yeşiltuna, Gezi olaylarına nesnel verilerle değindikten sonra, inanılır kaynaklardan yararlanarak seçtiği resimlerle okuru hayat ağacı mitolojilerinin, kutsal dinlerin, minyatürlerin, tuğraların, edebiyatın yaratış dünyasına sokuyor.

Yazar, yalnızca aydınlatmaz, aydınlanır da. İkisi arasında böyle bir etkileşim doğmazsa, yazar da okur da asıl amacını gerçekleştiremez. Yeşiltuna’nın, Gezi’deki Ağaç* adlı araştırmasını okurken, ileri sürülen görüşleri, kanıtları değerlendirince kendimi aydınlatıcı değil, “aydınlanan” konumunda buldum.


Duyarlı okur

Duygu yüklü bir ileti de Yusuf Gezgör’den gelmişti:

Ağacın kutsallığı gerçekten yadsınamaz. Ellerimle diktiğim ağaçlarla konuşurum. Bana o kadar çok şeyler söylerler ki: ‘Yeter artık, şehri bırak gel de her gün görelim seni’ derler. İçimden, ‘Doğru’ derim, ‘Yaşarken insanın ayağı yere yakın olmalı, suyun, güneşin, toprağın, havanın farkına varmalı insan.’ Şehirlerimiz, ne yazık ki, binaları ve yerleşim düzeni yönünden iç karartıcıdır. İster istemez düşünür insan: ‘Acaba burada yaşayanlar ruh güzelliklerinden de mi yoksun kalıyorlar?’ diye. Çünkü ağaç çirkinlikleri bile örtüyor.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağaç yaşken eğilir 22 Mart 2024
Ana yüreği 15 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları