Asıl vandallar kim?

15 Eylül 2019 Pazar

Vandal sözcüğü, Dil Derneği sözlüğünde, “Eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkan; bunların değerini bilmeyen kimse ya da halk” olarak geçiyor.
Fakat günümüzde kamuya ya da özel kişilere ait mal ve mülke bilinçli olarak zarar veren kişi ya da topluluk anlamında da kullanılıyor.
Bu hafta Lizbon’da gördüğüm bir sergi, bu sözcük üzerinde düşünmeme neden oldu. Kimliği hâlâ gizemini koruyan anarşist ruhlu sokak sanatçısı Banksy’nin eserlerinden oluşan bir sergi açılmış. Adı, “Dahi mi vandal mı?”
Banksy, geceleri gizlice dünyanın farklı kentlerinde yaptığı graffiti ve mural denilen dev duvar resimleriyle sanat dünyasını, popüler kültürü ve siyaseti etkileyen, karşı kültürün sesini duyuran bir aktivist aynı zamanda. Sokak sanatçısı Shepard Fairey’in dediği gibi, eserleri dil engelini aşan metaforlarla dolu.
Kendine özgü yöntemleri, sadece eserlerindeki fikirlerde değil, sanat dünyasının işleyişine karşı tavırlarında da ortaya çıkıyor.
Geçen yıl, “Kırmızı Balonlu Kız” adlı eseri, Londra’daki Sotheby’s müzayede evinde 1 milyon sterlinden yüksek bir meblağa satıldıktan hemen sonra, eser kendi kendini parçalara ayırdığında herkesin ağzı açık kalmıştı.
Geçmişte sergilere karşı olumsuz düşüncelerini açıkladığı için Lizbon’daki etkinlik hakkında ne düşünüyor bilmiyorum, ama onun onayını almış resmi bir sergi değildi. Lilley Fine Art adlı kurumun yetkilileri, özel koleksiyonlardan ve galerilerden 70 orijinal eseri toplayıp bir araya getirmiş.

Gerçek vandalları tanıyalım!
Sergiyi gezerken adı aklıma takıldı. Banksy’nin eserlerindeki otorite karşıtı, yeraltı punk kültürünün kodlarını taşıyan duruşun hemen her yaştaki insana ulaşabilen mesajları bence kuşkusuz dâhice.
Öyleyse duvarlara çizdiği müthiş graffiti ve mural çalışmaları niye bazıları tarafından “vandallık” ile ilişkilendiriliyor? Graffiti yasal olmadığından mı?
Eserlerinde tüketim toplumunu, kapitalizmi, organize dinleri, politikacıları çok çarpıcı bir ironiyle eleştirdiği için mi?
İşte tam bu noktada yaşadığımız toplumlarda sistemin nasıl işlediğine dair önemli bir ipucu var.
Bir sokak sanatçısının duvarlara kurulu düzeni sorgulayan çizimler yapması ya da yazı yazması suç sayılıyor. Çoğunlukla para cezası, hatta bazı durumlarda hapis cezası bile verilebiliyor.
Peki, kamu malını birilerine peşkeş çeken bürokratlar ve siyasetçiler ne olacak? O zarar değil mi?
Mesela tarihi binaları kendilerine siyaseten yakın işadamlarına kiralayanlar!
Plajları halka kapatıp özel sektöre açanlar!
Ucube diyerek “İnsanlık Anıtı”nı yıktıranlar!
Side’de Roma döneminden kalma “antik tiyatro”nun içine mescit ve tuvalet olmak üzere prefabrik yapı yerleştirenler!
TCDD’nin tarihi binasını Medipol Üniversitesi’ne verenler!
Atatürk’ün tarihi mirası Atatürk Orman Çiftliği üzerinde talan yapanlar!
TOKİ’nin yaptığı daireleri cemaatlere peşkeş çekenler!
Kaz Dağları’nı, Salda Gölü’nü, Munzur Dağları’nı katledenler!
Duvarlara yağmayı eleştiren eserler çizen sanatçılar “vandal” ise, bu yağmayı devlet eliyle gerçekleştiren bürokrat ve siyasetçiler ne?
Bana göre asıl vandallar onlar!

Hukuk, iyilik ve doğruluk sanatıdır
İşin “yasallık” - “yasadışılık” kısmına gelince, sergiden çıkarken içimden tekrarladığım söz şu oldu: Adalet ile yasa aynı şey değildir. Her yasa adaleti getirmez. Çünkü yasa, güçlünün adaletidir.
Bir de şu geldi aklıma: Keşke politikacılar ve bürokratlar, Banksy’e imrenip “Lus est ars boni et aequi”* diyerek biraz sanat yapmayı denese...
Yaşadığımız topluma bakarsak, belli ki politikacılar arasında sanat yapabilen neredeyse yok...

* Hukuk, iyilik ve doğruluk sanatıdır. (Latin atasözü)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları