Elçin Poyrazlar

İnançlar ve gerçekler

16 Eylül 2019 Pazartesi

Gerçeklere mi inanırsınız yoksa inançlarınız sizin için mutlak gerçek midir?

Sizin gerçeğiniz başka birinin gözünde bir yalanı temsil ediyorsa hangi ortak paydada buluşabilirsiniz?

Ya da “çelişkimiz uzlaşmaz” diyerek sadece sizin gibi düşünenlerle görüşüp konuşmayı ve kendi fikirlerinizi doğrulamayı mı tercih edersiniz?

İçinde yaşadığımız politik kültür keskin inançlar ve kişisel görüşlerle bölünmüş, birbirine teğet geçmeyen siyasi kabilelerden oluşuyor.

Siyasi düşünürler ve sosyal bilimciler bu çağı bu nedenle (Türkçede gerçekötesi, gerçek sonrası, hakikat-dışı şeklinde çevrilebilecek) post-truth çağ olarak tanımlıyor.

Bu terime göre siyasi tartışma ve politik kültür nesnel gerçeklerle değil, kişisel duygular ve inanışlarla şekilleniyor.

Oxford Sözlüğü 2016 yılında gerçekötesi ifadesini yılın uluslararası sözcüğü seçtiğinde İngiltere’nin Brexit tartışmaları ile ABD’de Donald Trump seçimlerinin yarattığı bölünme ve popülizm dalgası bir tesadüf değildi.

Sözlüğe göre gerçek-ötesi “Kamuoyunu şekillendirmede objektif gerçeklerin duygu ya da kişisel inançlardan çok daha az etkili olmasına bağlı durumlara” işaret ediyor.

İlk defa Sırp asıllı Amerikalı yazar Steve Tesich’in 1992 yılında The Nation dergisine yazdığı bir makalede kullandığı bu ifade, 2004 yılında Ralph Keyes’in kitabının başlığı oldu.

Her iki yazar da medyanın güdümündeki bu çağda aldatmacanın daha fazla yaygınlaştığını ve bunun kamuoyu tarafından da onaylandığını savundu. Yani politikacılar, yöneticiler ve kanaat önderlerinin söylediği yalanlar bağışlanamazlıktan çıkarak bazı durumlarda kabul edilebilir bir “doğru” haline dönüşüyor.

GERÇEKLER KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR 

Bunun bugünkü en çarpıcı örneği ABD Başkanı Donald Trump. Gözünü kırpmadan yalan söyleyen ve yalanı yüzüne vurulduğunda karşısındakini yalancılıkla ya da “yalan haber” yapmakla suçlayan pervasız, popülist bir politikacı Trump.

Politikacıların yalan söylemesi yeni bir durum değil elbette. Ancak bu yalanlara sorgulamadan, bile isteye inanan ve hararetle savunan kitleler görece yeni bir olgu.

Sosyal medya ve internetin çok daha kolay erişilebilir olmasıyla birlikte inançlar ve gerçekler arasındaki çatışmada cepheler artık çok daha keskin.

ABD’de Yale Üniversitesi’nde Avrupa tarihi profesörü Timothy Synder “On Tyranny” (Tiranlık Üstüne) isimli kitabında gerçek-ötesi döneminin faşizm öncesi dönemine işaret ettiği uyarısında bulunuyor.

Yazara göre “gerçeklerden vazgeçmek, özgürlükten vazgeçmek demek”. Synder, “Duymak istediklerinizle gerçekte olanlar arasındaki farkı reddederseniz tiranlığa boyun eğmiş olursunuz” diyor.

Amerikalı filozof Jason Stanley ise “Faşizm Nasıl İşler” kitabında “Düzenli ve tekrarlanan yalancılık, faşist politikaların bilgi alanını yok etme sürecinin bir parçası. Faşist bir lider hesap vermeksizin yalan söyleyerek gerçeğin yerine gücü koyabilir” diyor.

Sosyal medya bu tür politikacılar için mükemmel bir ortam sağlıyor. Yalanların sürekli tekrarlandığı, bunun propaganda makinesinin paralı ya da gönüllü erleriyle desteklendiği, karşıt görüşlerin karalama, tehdit ve baskıyla susturulduğu bir dönem hanidir bize yabancı değil.

Yeni olan, bunun küresel siyasi bir norm haline gelmesi. Pozitif gerçekler acilen yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Çünkü bir sonraki dönem dünyanın karanlık çağı olabilir.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kate Middleton nerede? 15 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları