Genç bestecinin yaramazlıkları

02 Ekim 2019 Çarşamba

Geçen hafta İlhan Usmanbaş 98 yaşını tamamladı. O her döneminde yapıcı ve filozof bir yaklaşıma sahip olmuş; eserlerinde hep yarına, kendinden sonraki zamanlara göndermeler yapmıştır.
İlhan Bey’in hayatı yakın zamana kadar yepyeni satır başlarıyla doluydu. Besteci, hoca ve bir bilge olarak çağdaş Türk müzik sanatında bir köşe başı oluşturdu. Son yıllarda sevgili eşiyle Darüşşafaka Maltepe Rezidans’ına yerleştiler.
Şimdiki durağan yaşamına karşın eski yapıtlarını irdeliyor, onların içinde ileriye gönderme yapmış öğeleri saptıyor. Bu çok az sanatçıya nasip olan bir analiz gücü.
1921’de İstanbul’da dünyaya gelmiş. Ayvalık’ta büyümüş ve ilkokuldan itibaren Galatasaray Lisesinde okumuş. Sonra Ankara Devlet Konservatuvarının öğrencisi olmuş. Mezun olur olmaz evlendiği opera sanatçısı soprano Atıfet Usmanbaş ile bugüne dek el ele bir hayat sürmüşler.
İlk gençlik yıllarında, daha Ankara Konservatuvarı’nda öğrenciyken Bülent Arel ile dünyadaki “yeni müziği” keşfe çıkmışlar. Yorganı başlarına çekip küçük bir radyodan Avrupa’daki öncü bestecilerin yapıtlarını bulup dinlemişler. Sonra yaşamına Leibowitz’in “Schönberg et son ècole” adlı kitabı ve Webern’in bir uzunçalar üstündeki o kısacık eserleri girmiş. İşte böylece yeniçağın müzik dilini öğrenme yolları açılmış.
Ben bugüne dek onun için yazdığım kitaplarda ve yazılarda, her zaman değinecek yeni bir yön, taze bir atmosfer bulmuşumdur.
İlhan Bey, geçenlerde bir telefon konuşmamızda bana “Neler yapıyorsunuz bugünlerde diye soruyor. Çok iyi anlıyorum ki: yeni bir kitap çalışması var mı, demek istiyor. Ben ise “para pul getirmeyen bir sürü iş yapıyorum” dediğimde İlhan Bey kendine özgü nüktesiyle şöyle yanıtlıyor:
“Zarar yok efendim, memlekette o kadar çok paralar kazanılıyor ki!”
Yine onun harika yorumuyla büyük bir iltifat alıyorum:
“Kitaplarınız, Türkiye’de bir müzik hayatının var olduğunu belgeliyor ve kanıtlıyor.”
Her konuşmamda taze bir şeyler vardır: İlhan Bey’in yalnız müziğe değil, hayata bakışındaki esprisi de insanı etkiler. Son yıllarda zamanınızı nasıl geçiyorsunuz diye soran eski öğrencilerinden birisine şöyle demiş:
“Zamanı geçirmek mi? Zamanın geçip geçmediğinin farkına varmıyorum. Hayat, içerideki yataktan salondaki odaya kadar birkaç adım. Rüzgârdan, üşütmekten çekiniyoruz ve dışarıya çıkmıyoruz, ama pencereden bakıyoruz. Oradan bizi ziyarete gelenlere veya bizden gidenlere el sallıyoruz.” Ancak bütün bunları bir yakınma olarak söylemiyor İlhan Bey, sadece durum saptaması yapıyor. Geçenlerde genç bir müzikçi ziyaret edip, onun 1949’da bestelediği Obua Sonatı’nı çalmak istediğini söylemiş. İlhan Bey de olur, çalabilirsin demiş. O gittikten sonra yetmiş yıl öncesinin notalarını çıkartıp bakmış ve kendi deyişiyle “ne yaramazlıklar” bulmuş! “Genç bir bestecinin yaramazlık yapabilme, özgürce denemelere girme cesaretini tatmışım,” diyor.
İlhan Usmanbaş gibi aydınlarımızın değerini her geçen gün biraz daha iyi anlıyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları