Savaş ve barış...

14 Ekim 2019 Pazartesi

Savaş, haklı ve adil olduğu zaman bir insan hakkıdır.
Saldırıya uğrayan bir kişi, saldırıya uğrayan bir ülke, bir toplum savaşır ve haklıdır.
Bizim “Kurtuluş Savaşımız” kutsal bir savaştır.
Ama dünya geneline baktığımız zaman ne savaşlar haklı ve adildir ne de barışlar.
İnsanlığın yaşadığı savaşları nedenleri ve sonuçları ile ölçersek durumu daha iyi anlarız.
Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’nın paylaşım savaşı olarak çıkmıştır. İngiltere’nin sömürgeleri, Fransa’nın, Belçika’nın, Hollanda’nın sömürgeleri yanında Almanya’nın pay alamaması bu savaşın önemli nedenidir. Emperyalist kapitalizmin dünyayı paylaşma hırsı 35 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştır.
Almanya ile yapılan Versay Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan Sevr Antlaşması yeni savaşlara yol açmıştır.
Türkiye Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yeni bir Cumhuriyet kurmuş, bu bağımsız ve laik devlet dünya için bir model olmuştur. Sevr Antlaşması parçalanmış, Lozan Antlaşması’yla yeni bir ulus yaratılmıştır.
Bütün ezilen toplumlar bu yeni Cumhuriyeti örnek almışlardır.
Versay Antlaşması’nın ağır koşulları Almanya’da Nazi rejiminin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Rusya’da çarlık yıkılmış, Sovyetler Birliği kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı (1939 - 1945) 50 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmış Avrupa harabeye dönmüştür.

Bu döneme bakarsak...
Emperyalizmin Ortadoğu’ya ilişkin emelleri hiç bitmemiştir. Amerika bu sürece aktif olarak katılmıştır. Ortadoğu, petrol rezervleri ile, doğal zenginlikleri ile hep hedeftedir.
Amerika’nın iki aşamalı Irak savaşı, Saddam’ı devirmek, Irak’a demokrasi ve özgürlük getirmek etiketi ile yapılmıştır. Kitle imha silahları yalanı uydurulmuş, dünya aldatılmıştır. Sonuçta Irak parçalanmış, bir milyon Iraklı ölmüş, geride bocalayan bir ülke kalmıştır.
Şimdi de Suriye parçalanmaktadır. Gene emperyalist oyunlarla yaratılan çeşitli terör örgütleri, IŞİD, El Nusra, PYD gibi örgütler Suriye üzerinde kendilerine yer açmışlardır.
Türkiye ise bağımsız bir politika izleyememiş, Ortadoğu’da aktör olma niyetiyle bu kaosa katılmıştır.
ABD’nin politikası, Rusya’nın emelleri, İran’ın hesapları içinde Türkiye kendi hedeflerini nasıl belirleyecek, bu kaygan zeminde neye güvenerek hareket edecektir?
Irak’ın kuzeyindeki “güvenli bölge”, Beşşar Esad yönetimi ile hiç ilişki kurmadan nasıl kalıcı duruma gelecektir? Hareketin sonrasında nelerle karşılaşılacaktır?

Atatürk’ün barış politikası...
Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı savaşlarla geçmiş bir GAZİ. Girdiği savaşları kazanmış bir strateji dehası.
Aynı zamanda bir “Aktif Barışçı”.
Kurtuluş Savaşı biter bitmez, yendiği Yunanistan’a Venizelos yoluyla kalıcı bir barış önerisi yapıyor.
Balkan Antantı ile Balkanlar’da barışı sağlıyor.
Kafkasya’da barışı sağlamak istiyor.
Arapları çok iyi tanıyor ve Ortadoğu’daki hiçbir anlaşmazlığa taraf olmuyor.
Atatürk bir “Aktif Barışçı”dır.
Pasif barış bir teslimiyettir ama “aktif barış” savaştan da zor bir cesaretin eseridir.
Lozan, başlı başına bir cesaret belgesidir.
Ne yazık ki, Türkiye, kendisine bırakılan bu değerli mirasın ne olduğunun farkında değil.
Buna da şaşılmaz.
Atatürk’ün mirasına değil de, Osmanlı’nın mirasına talip olanların kavrayacağı bir iş değildir bu.
Bu sınır dışı savaş, yüksek maliyetiyle, belirsiz kârı, kesin zararı ile gene emperyal oyunların, faturası bize çıkacak bir hamlesi olarak görünüyor.
Umalım ve dileyelim ki bu işin kârı onların, zararı bizim olmasın.
Hep birlikte göreceğiz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları