Yine çıkmaza sürüklenirken

19 Ekim 2019 Cumartesi

“Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyerek Fethullah’ın casusluk cemaati ile kol kola girmişler; yargıdan Emniyet’e tüm kamu kuruluşlarının sinsice ele geçirilmesine göz yummuşlar, ulusal ordunun Cumhuriyetçi kadrolarının tasfiyesine yol açmışlardı.
Cemaat öyle güçlendi ki, devleti toptan ele geçirmek üzere silah gücüne dayanarak ayaklanmayı bile göze aldı.
Şimdi, diğer tüm ulusal günleri belleklerden silmek isteyen AKP tarafından neredeyse bir “Zafer Bayramı” gibi kutlanan 15 Temmuz’un özeti budur.
15 Temmuz’daki gerici darbe sırasında ölenlerin sorumlusu, yıllarca FETÖ ile birlikte hareket eden AKP yetkilileridir.
Aynı şey, bugün Suriye’ye yapılan operasyon için de geçerlidir.
AKP’nin Türkiye’nin savunma gücü olan ordusunu Suriye’ye sokmaya götüren süreç, yine iktidarın mezhepçi, İhvancı ve dünya sömürgenlerinin peşinden sürüklenen tutumudur.
Bugün terör örgütü ile mücadele için Suriye topraklarına girilmesine ön ayak olan AKP’nin, yakın geçmişte aynı örgüt ile masaya oturup sözde “çözüm süreci” adı altında çeşitli ödünler verdiği, bu yüzden de örgütün yurdun kimi il ve ilçelerini kazdığı hendeklerle neredeyse işgal ettiği unutulmamalıdır.
Benzer bir yaklaşım, ayrılıkçı terör örgütünün Suriye sınırında kantonlar oluşturduğu dönemde, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan ABD mandası aşiret yönetiminin silahlı güçlerine tanınan ayrıcalıkta da görülmüştü.
2014’te, Erbil’den yola çıkan peşmerge konvoyu, bayrakları ile Türkiye sınırına girmiş, “sevgi gösterileri” arasında Silopi, Cizre, Nusaybin, Kızıltepe, Suruç üzerinden o dönemde “Kobani” adıyla anılan, yani bugün AKP’nin “Ayn el Arap” denmesini özellikle istediği bölgeye ulaşmıştı.
Geçmiş, bugünün aynasıdır. Ayna, AKP’nin bugünkü yüzünü yansıtırken, dünü de sırrında taşımaktadır.
O sırda, AKP’nin ülkeyi nasıl çıkmazlara sürüklediği kazılıdır.

Sonra ne olacak?
Afrin’e, İdlib’e girişi, Çanakkale utkusuna benzetmişlerdi.
Bugün İdlib’deki durumu, Türkiye’nin getirildiği durumu, Türk askerinin kuşatılmışlığını her bilinçli insan yakından biliyor.
En son, Amerika çekilirken; Rusya, Münbiç’e Suriye güçlerini yerleştirdi. Böylece, AKP’nin Suriye stratejisi orada da çöktü.
Barış Pınarı” şurayı aldık, buraya bayrak diktik gibi bir söylem ile kamuoyuna yansıtılıyor.
Yabancı bir ülkenin topraklarında kilometrelerce uzunlukta ve derinlikte bir “güvenli bölge” oluşturuldu diyelim. Sonrası ne olacak?
Bölgenin güvenliğini nasıl, hangi kaynakla ve ne kadar süreyle sağlayacağız?
Başka bir ülkenin toprağında belirsiz koşul ve nedenlerle asker bulundurmak uluslararası hukuk açısından başımıza sorun açmaz mı?
Yüz yıldır “barışçı” bir ülke olarak tanınan ülkemiz, işgalcilikle suçlanırsa uluslararası kamuoyuna söyleyeceğimiz söz ne olacak?
ABD Başkanı, terör örgütü PKK/YPG üyelerini geri çekilmeye çağırdığına göre, onların peşinden gitmeye devam mı edeceğiz?
Terör örgütü, çekildikleri yerden, “güvenli” hale getirildiği söylenen bölgeyi de rahatsız etmeye devam ederse ne yapacağız?
Kaçan IŞİD’lilerle nasıl başa çıkacağız?
Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e, yakın komşudan müttefike, dost ülkeden kardeş ülkeye tüm dünya ile bozulan ilişkilerimizi nasıl düzelteceğiz, onlara derdimizi hangi araç ve gerekçelerle anlatacağız?
Bu sorulara yanıt verecek bir yürütme var mı?
Yasama var mı?
Demokratik ortam var mı?
Hiçbiri yok.
Öyleyse, hepimize kolay gelsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları