Meriç Velidedeoğlu

Yalancı Tanıklar Kahvesi

21 Ekim 2019 Pazartesi

“Kumpas Davaları”nı izlemek için okuyucularımızla oluşturduğumuz “Simgesel Eylem Grubu” olarak haftada birkaç gün, ama her “cuma”, “Silivri”de oluyorduk; çünkü cuma günleri tüm sanıkların “talep bildirme” günüydü.
Haftanın son duruşmasının yapıldığı bu günlerde mahkeme salonunda, bırakın “hak, hukuk, adalet”i bulmayı, insanlığa yakışmayan durumlar yaşanırdı...
“Kürsü”yü, yargıçları kızdırmamalıydı; çok kızarlarsa, gerek savunmanlar (avukatlar) gerekse davayı izleyenler, jandarma erleri eşliğinde salondan dışarı çıkarılarak, gece yarılarına dek mahkeme binasında, giriş bölümünü oluşturan taşlıkta hapsedilirdi, üstelik de “kantin” de kapalı olduğundan, içecek “su” bulmakta çok güçlük çekilirdi; dahası “affedilip” dışarı çıkınca da bizleri getiren otobüsleri bulamazdık...
Buna karşın, hiç eksilmeden daha da çoğalarak duruşmaları hep izledik, öyle ki tutukluların arada bir gökyüzünü görmeleri için çıkarıldıkları avluda, taşlar arasında görünen otları toplayıp odalarına götürdüklerini işitince, Simgesel Eylem Grubu’nun üyesi Nevin Hanım, duruşmalara girerken, başına fesleğen demetleri takardı, onlara verebilmek için...
Değerli dostlar, bu yaşatılanları noktalayıp, “Yalancı Tanıklar” konusuna geçmek istesem de, “Ergenekon Davası”nın, “100.” duruşmasında savunmasını yapan “E. Yrb. Mustafa Dönmez”in “Babamın, ‘Cumhuriyet gazetesi’ koleksiyonumu da delil olarak aldılar!” haykırışını, ayrıca alıp götürdükleri arasında olan kılıcını da, “Hiç olmazsa kılıcımı geri verin!” diyen (14.2.2011) üzüntülü sesini anmadan yapamadım.
Dahası, Ergenekon Davası’ndaki tüm yargılananlara yapıldığı gibi, M. Dönmez de “özel yaşamı”nın en ince ayrıntılarına dek didik didik edilip sergilenmesini ağır bir dille eleştirdi; haklı olarak, “Bu ahlaki midir” diye sordu; hele kızına yazdığı “günlükler”in belge olarak kullanılmasının “fevkalade ayıp olduğunu” söyleyip vurguladı...
Ne ki değerli dostlar, hâlâ, günümüzde de sürdürülen bir “ayıb”a da değindi M. Dönmez; “kitab”ının da iddianamede yer almasının ne “maskaralık” olduğunu dile getirdi...
Ayrıca M. Dönmez, Ergenekon’un bu “100. duruşması”nda, ilk kez olarak “Yalancı Tanık”ların toplandıkları, bir bakıma “bürolar”ı olan kahvehanelerden söz etti.
Bu konuya değinmeden önce, “Yalancı Tanık” olayına kısaca dokunayım:
“Ergenekon Davası”nın duruşmalarında, karşımıza çıkan ya da yargıç kürsüsünün her iki yanındaki ekranda görünen bu “Yalancı Tanıklar”ın ortaya çıkmalarına, söylediklerine dayanmanın ne denli güç olduğunu, her yönüyle dile getirmek bir bakıma olanaksız gibi; neden denilirse, hiç yüzünü görmediğiniz, adını bile duymadığınız, varlıklarından hiç haberinizin olmadığı birtakım insanlar, sizi tanımaktan öte ailenizi de bütünüyle tanıyorlar...
Çok az da olsa, kimi Anadolu kasabalarında, ilçelerinde, genelde adalet binalarının karşısında böyle kahvelerin varlığından söz edilir. “Kumpas Davaları” sırasında, Edirne’nin kimi ilçelerinde de bulunduğu, görüldüğü de dile getirildi.
“Yalancı Tanık” adayları, bu kahvelerde oturup “müşteri” beklermiş...
M. Dönmez, bu tür “tanıklar” hakkında konuşurken, böyle bir kahvenin bulunduğu yeri, “yalancı tanık” işleminin, yani pazarlıkta uyuşup nasıl el sıkıştıklarını insan gözünün önüne getirmeye çalışıyor.
Ama M. Dönmez’in, “Adalet, bir toplumun namusudur!” vurgulamasıyla bu davada, daha doğrusu bütün “Kumpas Davaları”nda “adalet” adına yapılan, inanılması güç “hukuksuzluklar”ın içine çekiliverdim.
Ne ki, Dönmez sürdürüyordu: “Türkiye soyguncuların cumhuriyeti değildir” diye haykırarak.
Ve değerli dostlar, yine ister istemez insan, “Devlet İhaleleri”ni anımsıyor, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi”nde, yerel seçimlerden önce bu konuda olup bitenlerle, Belediye Başkanı İmamoğlu’nun uğraşılarını anımsıyor.
Bu araya girmeyi kesip, “Ergenekon Davası”na dönersek, E. Org. Hurşit Tolon, bu yargılama sürecinin bir “Hukuk Suikastı” olduğunu çok açık vurgulamalarla ortaya koydu, davanın, “301.” duruşmasında. (7.6.2013)
“TSK”nin, “26 Genelkurmay Başkanı, Org. M. İlker Başbuğ da “Savunma yapmayacağını, yalnızca tarihe bir iki not düşmeyi görev olarak saydığını” bildirdi: “Yargı”da yaşanan inanılmaz boyuttaki olumsuz uygulamaları, halk artık “ciddiye almıyorsa” dedikten sonra: “Görünüz ve anlayınız; köprüden önceki son çıkıştasınız!” uyarısını bastırarak yaptı...
Bilmem ki ne dersiniz, günümüze dek uzanan bu uyarılara?
“İki Başsavcısı”, biri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, R.T. Erdoğan, öteki de aranan kaçak Zekeriya Öz olan bu “Ergenekon Davası”nın ardından “Balyoz Davası” başlatılacaktı, yargı tarihimize yeni bir “leke” olarak...
Ve “AKP” hep iktidardaydı, değişmez, değiştirilemez Başkanı ile...

BİTTİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları