Ey Nobel Komitesi, niye Trump’ın hakkını yediniz? (!)

14 Ocak 2020 Salı

Trump, Nobel Barış Ödülü’nün Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Ali’ye verilmesine çok bozulmuş, “Ödül benim hakkımdı!” demiş. 



Politikacıların gerçeklikten kopuşu karşısında bir kez daha afalladım.



Kimdir Trump?



Amerika’da göçmen krizini derinleştiren, insanları kökenlerine, dinlerine ve sınıflarına göre ayrıştıran, 



Kadınları aşağılayan,



Kendisini eleştiren medyayı “Fake News” (sahte haber) diyerek itibarsızlaştırmaya çalışan,



Uluslararası kuralları yerle bir ederek kabadayılık diplomasisi uygulayan, “İranlı general Kasım Süleymani benim talimatımla öldürüldü” diyen bir politikacı...



ABD Başkanı olduğundan bu yana hem kendi ülkesinde hem de dünyada sadece düşmanlığı artırdı. 



İzlediği kutuplaştırma politikası yüzünden siyah ölümlerinin oranını yükseltti. 



Amerikan toplumunun derinliklerinde var olan ve belki bir süreliğine üstü örtülü tutulan ırkçı hücreleri açığa çıkardı.



Ve bu kişi, sanki bunları hiç o yapmamış gibi, Nobel Barış Ödülü’nü kendisinin alması gerektiğini söyleyebiliyor...



Gerçeklik sonrası dünyada gerçeklerden kopuş



Post-truth” yani “gerçeklik sonrası” denilen döneme uygun bir olay bu...



Nesnel gerçeklerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel görüşlerden daha az etkili olması durumunu tanımlıyor bu ifade.



Gerçeklik sonrası dünyada, insanlar artık nesnel gerçeklikten kopmuş, somut veriler ve bilim önemini yitirmiş; politika da buna uygun olarak kişisel duygu ve düşüncelerin manipülasyonuyla belirlenir olmuştur.  



Trump da, sanal dünya Twitter’daki salvolarıyla, bu dönemin ana aktörlerinden biridir. Söyledikleri ya da yazdıkları bizi afallatsa bile kendi söylediğine inandığına hiç şüphe yok. 



Savaşı savunarak barış ödülü almak...



Konunun bir başka yönü daha var. Obama’ya Nobel Barış Ödülü verildiğini hatırlarsak, Trump’ın kendisini aynı ödüle layık görmesi, çok tuhaf değil belki de...



Obama ile Trump bir olur mu!” diye tepki gösterenler olabileceğini tahmin ediyorum. Özellikle Demokratik Partili Amerikalıların buna şiddetle karşı çıkacağından eminim. 



Obama, insanları kökenlerine, dinlerine ve sınıflarına göre ayrıştırmadı, kadınları aşağılamadı, kendisini eleştiren medyayı itibarsızlaştırmaya çalışmadı. Doğru.



Ancak Amerika’nın dışında da bir dünya var ve orada yaptıklarıyla savaşları tırmandırdı. ABD askerlerini Irak’tan çekerken Afganistan’daki yığılmayı artırdı. 



Pakistan, Yemen, Libya, Somali ve Suriye’de insansız savaş uçaklarının kullanımına onay vererek sivil ölümlerini artıran da Obama...



11 yıl önce bu hafta, Obama, ABD Başkanı olalı henüz dokuz ay dolmamıştı. Üstelik o sırada Afganistan’a 30 bin Amerikan askeri daha gönderme kararı vermişti. Nobel Ödülü’nü o sırada iki ayrı savaşta ordunun lideri konumundayken aldı. 



Emperyalist emeller ve sivil ölümleri



Ödülü alırken yaptığı konuşmayı hiç unutmuyorum. “Savaştayız ve ben binlerce genç Amerikalının uzak bölgelerde savaşmak için gönderilmesinden sorumluyum. Bazıları öldürecek, bazıları ölecek” demiş, savaşı savunmuştu.  



Savunduğu savaş, ABD’nin Ortadoğu ve Afrika’daki emperyalist emelleri için yaratıp büyüttüğü El Kaide/Taliban/IŞİD örgütleri ile yürüttüğü savaştı...



İnsansız savaş uçaklarıyla sivil ölümlerini kat kat artıran ve iki ayrı yerde emperyalist savaşı yürüten bir Başkan’a Nobel Barış Ödülü veriliyorsa, Trump da bugün kendini aynı ödüle layık görür!



Kavramların içinin boşaldığı bu sahte dünyada, o da törene katılır ve siviller öldürülürken dünyaya nasıl barış getireceğini anlatır! 



Nobel Komitesi ve “özgürlükçü” Batı da alkışlar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları