Aydın Engin

2014’te Evlad-ı Fatihan...

25 Aralık 2014 Perşembe

Başka bir Tırmık okuyacaktınız. Dört bakanı “aklama paklama” ve “AKP’yi rahatlatma” çabalarının hazin öyküsünü tırmıklayacaktım. Gazeteye gelirken arabanın radyosunda olağan haber bülteni kesildi ve canlı yayında Başbakan Davutoğlu’nun Edirne konuşması yayımlanmaya başladı. Konuşma bitti, okuyacağınız Tırmık’ın da konusu değişti.
Bir yandan İstanbul trafiğinde direksiyon sallayıp bir yandan sayarken şaşırmış olabilirim; ancak üstat beş dakika bile sürmeyen konuşmasında tam 8 (yazıyla sekiz) kere “Evlad-ı fatihan” dedi. Hükümet sözü dinlemeyip hâlâ Osmanlıca öğrenmemiş gafiller için çevireyim: “Fatihlerin evlatları” demek. Aslında içeriği daha zengin. “Rumeli’yi fetheden fatihlerin torunları” anlamında kullanılıyor.
90’lı yılların sonlarında Cumhuriyet adına o topraklarda ayağı yanmış it misali dolanmış bir haberci olarak çok duydum. Türkçeyi tekleyerek konuşan, Arnavutçayı, Makedoncayı yeğleyen “torunlar” sıra bu deyimi kullanmaya geldiğinde hiç teklemeden “Biz, yani evlad-ı fatihan” diyorlardı. Osmanlı’nın Bizans’ı daracık sınırlar içine hapsetmiş bir devletten bir imparatorluğa, hem de bir cihan imparatorluğuna tırmandığı çağdı.
Osmanlının vurucu gücünün en gözü pek kesimini oluşturan “öncü dervişler” çalakılıç, çalapala Balkan topraklarına dalıyor; bir yandan fetihlerle imparatorluğu genişletirken bir yandan da İslamı Balkanlar’ın egemen dini haline getirmek için “misyonerlik” yapıyorlardı.
Uyanık Osmanlı savaşta ele geçirilen topraklardaki genç ve sağlıklı Hıristiyan oğlanları devşirip, asker olarak eğitip, yeniçeri ocağında savaşçı yaparken, Bektaşiliği de yeniçeri ocağının resmi tarikatı haline getirdi. “Uyanık Osmanlı” dedim. Uyanık, çünkü ahalisi silme “gâvur” illerde “namaza uzak, şaraba yakın” duran Bektaşilik yerli halkla bütünleşmek için pek uygundu.
Davutoğlu açısından bakılırsa “Evlad-ı fatihan”ın dedelerinin bu “namaza uzak, şaraba yakın” halleri en azından bir güzellik kusurudur. Ama Davutoğlu da pek çok AKP’li gibi “pragmatist” bir siyasetçi. Bu kusuru çok da zorlanmadan görmezlikten gelip “fatihan” ile övünür.
Övündü de... Onu radyodan dinledim ama yüzünü görmüş gibiyim. Sesinin tonundaki gururlu titreşimler Osmanlının o dönemine ve fetihlere, fatih atalarımıza duyduğu büyük minneti ve onlarla övündüğünü aşikâr kılıyordu.
Bilenler biliyor, Davutoğlu, selefi (Hâlâ Osmanlıca öğrenmediniz ve selef sözcüğünü bilmiyorsunuz değil mi? Bana ne! Derdinize yanın), evet selefi gibi değil; o AKP’nin sadece ideolojik değil, felsefi zenginliğinin(?) de taşıyıcısı. Ortadoğu’daki İslam ülkelerine AKP’nin rol modeli olma proje ve hedefinin mimarı o. O yüzden bugün Mısır, Irak, Suriye, Katar, İran, Suudi kralı, Körfez Emirlikleri AKP Türkiye’sine hayranlık duyuyor; ne yapıp edeceklerini ya Tayyip Erdoğan’a, ya Davutoğlu’na soruyorlar. (İnanmadınız!.. Çünkü içiniz kötü ve kıskançsınız. Utanın).
Osmanlı’nın altın çağına dönüşün düşleriyle yaşayan Davutoğlu, şimdide gözünü Balkanlar’a dikti. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, hatta Sırbistan, Slovenya şimdi onun hedef tahtasında. Şimdilik Edirnelilere müjdelediği hızlı tren projesi ile Edirne’yi Selanik’e, Üsküp’e filan bağlayacak. Sonra o trene binip...
İnanmazsanız nasıl olsa havuz medyasında Davutoğlu’nun Edirne konuşmasının tam metnini okuyabilirsiniz ve bana hak verirsiniz.
Davutoğlu saklamadığı bir özlemle Balkanlar üstüne...
Neyse...
Basın savcısından davet beklemenin âlemi yok....

***

Bir imparatorluğun kuruluşunda fetih anlaşılabilir. İmparatorluk dediğin farklı etnik ve dinsel halkları da içeren bir genişlemedir. O topraklar fethedilir; o topraklarda yaşayan halklar “tebaa” kılınır. (Evet tebaa. Öğrenin artık şu Osmanlıcayı).
İmparatorluk Müslüman bir hanedanın elindeyse toprakları ele geçirmek için fetih, İslamı yaymak için de cihat amaçlı seferler düzenlenir.
14, 15,16. yüzyıllarda bunlar doğal. 2014’ten bakıp “Ne kötü, ne ayıp. Elin topraklarına yalınkılıç girmek suçtur” filan gibi yaveleri ileri sürenlere sadece gülünür. Peki 2014’te o geçmiş yüz yıllara bakıp, o çağlardaki Osmanlı’ya özenenlere, o düşleri kuranlara ne denir?
Şey...
“Neyse” demiştim değil mi?
Bir daha: Neyse...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları