Hikmet Çetinkaya

Katliam Fermanı!

26 Aralık 2014 Cuma

Yağma ve talanın tarihi yarım yüzyıl benim güzel ülkemde...
Üç yanımız denizlerle çevrilidir, akarsularımız vardır, göllerimiz, derelerimiz.
60’lı yıllarda başlayan talan, yağma, özellikle 80’li yıllarda ivme kazanmış Ege’nin, Akdeniz’in o güzelim koyları ve bükleri 45 yıllığına kiraya verilmiştir...
Beş yıldızlı oteller, kıyıların doldurulması...
Vurgun!
Soygun!
Sadece Marmaris’e, Bodrum’a bakın, şöyle bir daha aşağılara, Antalya’ya doğru uzanın, içiniz acır...
Kara çamlar kesilmiş, doğanın canına okunmuştur!
Hele hele 90’lı yıllarda başlayan “çokuluslu altın avcıları”nın Türkiye’ye ayak basıp tüm Türkiye’ye yayılmaları, “siyanürlü altın”; çevrecilerin yapılanlara direnmelerine karşı devletin talancılara arka çıkması...
Ayıp değil utanç verici!
Bergama Ovacık, Havran, Eşme Kışladağ, Erzincan İliç, Tunceli Ovacık, İzmir Efemçukuru...
Kaçkarlar’dan Karabiga’ya, Türkiye’nin her yerinde HES’ler...
Halkın direnişi!
Doğa savaşçılarının dik duruşu!

Gözaltılar, tutuklanmalar...
Baskı ve şiddet!
O güzelim ırmaklarımız şimdi kan rengi...
Kuş cennetlerinde kuş türleri tükenmiş...
Talan ve yağma tüm hızıyla sürüyor...
Şimdi de rüzgâr enerjileri yandaş şirketlere peşkeş çekiliyor...

***

70’li yıllarda orman ve Hazine alanlarının nasıl yağmalandığını yazdım...
O yıllar dağ köylerinde yaşayan yurttaşlarımız çalı çırpı topladıkları için ormancılar tarafından yakalanıp gözaltına alınır, sonra ölüm cezası istemiyle yargılanırlardı.
Bir orman genel müdürü vardı, İzmir Gümüldür’deki çalılık Hazine alanlarını işgal etti, binlerce dönüm toprağa satsuma dikip köşeyi dönmüştü...
Vurgun ve talanın geçmişi var...
Tüm bu anlattıklarım geçmişin defterinde, arşivinde, belleğimizde yazılı...
Denizlerimiz ve akarsularımız pırıl pırıldı...
Fabrika atıkları boşaltıldı, balıklar öldü; ardından balık çiftlikleri kuruldu...
Bir uçtan bir uca...
Ege’den Karadeniz’e, Akdeniz’den Marmara’ya değin.
Yasalar hayata geçirildi ama kimse umursamadı.
Dilediğini yaptı; gazeteler yazıp çizdi o kadar!
“Özel Çevre Alanları” masalı var bir de. Geçin efendim geçin. Uygulayan falan yok.
Akdenizfokları Karaburun’dan kaçtı, zeytin zararlılarını yiyen kirpikli yarasalar, yapay mağaraları sevmeyip ölüme yattı...
Zeytinciliğin canına okundu!
Türkiye zeytin ihraç eden bir ülkeydi, ithal eden ülke oldu.

***

Canım ülkemin toprağı, dağları, koyları, bükleri, akarsuları kamulaştırılarak yandaşlara verilirken “bırakın bu kafaları, yeni Türkiye kuruluyor” diye halkı kandırıyorlar...
Soma’da yargının verdiği durdurma kararına karşın binlerce zeytin ağacını kesiyor Kolin şirketi...
Direnen köylülere özel güvenlikçiler kelepçe takıp götürüyor...
Olaya yerel yöneticiler, polis ve jandarma izleyici kalıyor.
Bu mu yeni Türkiye?
İstanbul’dan Adana’ya, Bodrum’a, Dalaman’a, İzmir’e uçakla giderken bir bakın dağlara...
Üç bin metreye inmişseniz...
Orada dağların delik deşik olduğunu görürsünüz, ağaçların kesildiğine tanık olursunuz...
Kesilen ağaçların yerine taşocakları açılmıştır...
İçiniz acır, çaresizlikten hüzünlenirsiniz...
Karanlığın sanrısındasınızdır!
Acının dibinde!
Hüznün orta yerinde!

***

Doğanın katilleri aramızda yaşıyor; Mustafa Kemal’in Anadolu’nun dört bir yanına kurduğu çiftliklere, AkSaray’lar kuruluyor ya da özelleştiriliyor.
Yağma düzeni sürüyor beyler, sürüyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları