Fethiye-Kalkan'dan İsviçre'ye!

22 Ekim 2008 Çarşamba

BERN - İsviçre ile Fethiye-Kalkan arasında tarihe dayalı ilginç bir ortak nokta var!

Fethiye-Kaş arasındaki bölgede İÖ 2. yyda kurulan Likya Birliği 23 kentten oluşuyordu. Her kent, nüfus oranıyla Likya Birliği Meclisinde temsil ediliyordu. Kalkan yakınındaki Patara, Likyanın başkentiydi. Likya Birliği kentlerinden gelen seçilmiş temsilciler Patarada bulefterion (meclis binasında) toplanıyordu. Birlik başkanı bir yıllığına seçiliyordu. Kadınlar da temsilci seçiliyorlardı.

İsviçre, 26 kantondan oluşan ve İstanbulun yarısı kadar (7.5 milyon) nüfusa sahip bir konfederasyon (birlik). Likya Birliğinden farklı olarak iki meclisli Birinde nüfus orantısı, ötekisinde kantonların temsili geçerli Bern İsviçrenin başkenti Seçilmiş temsilciler Berndeki meclis binasının iki ayrı kanadında toplanıyor. Konfederasyon Başkanı (Cumhurbaşkanı)” bir yıllığına seçiliyor. Şimdiki Başkan 2003te de başkanlık yapmış olan Pascal Couchepin. İsviçre hükümeti, Couchepinin başkanlığında yedi bakandan oluşuyor. Şansölye (başbakan) yalnızca idari işlerle görevli Bakanların dördü kadın Bakanlar da bir yıllığına seçiliyorlar.

Dünyanın, demokrasinin beşiği dediği eski Atinada kadınlar seçilemezken, dünyada adı fazla duyulmamış Likya Birliğinde kadınlar da meclise seçiliyorlardı. Kaldı ki Likyada herhangi bir kişiye kim olduğu sorulduğunda önce kentinin, sonra annesinin adını söylerdi. Çünkü annelik kesin”, babalık tartışma götürebilirdi! Ayrıca Atinada başkanlığa asker getirilebiliyor ve ölünceye kadar koltuğa kazık çakabiliyordu. Sonra da buna günümüz Batısında Atina Demokrasisi deniliyordu!

Fransız siyasal düşünürü Baron Montesquieu, Yasaların Ruhu kitabında yasama, yürütme, yargı için kuvvetler ayrımı ilkesini ortaya atmakla kalmamış, Likya Birliğini antik dünyanın en mükemmel demokrasisi olarak da övmüştü. Günümüzde Montesquieunun 3Y kuralına yayın olgusunu da ekleyerek 4Y dememek için bir neden olmasa gerek.

Kaldı ki ABD Anayasasında eyaletlerin (kentler) temsilini öngören iki meclis sisteminin benimsenmesinde, dönemin Maliye Bakanı Aleksandır Hamilton ve James Madisonun da Federal Yazılar makalelerinde Likya Birliğini örnek göstermelerinin etkisi biliniyor.

İsviçreye dönecek olursakKonfederasyon (birlik), değişik dil, mezhep ve ulus gibi tarihsel oluşumlarından doğan 26 kantonu (Likyada kent karşılığı)” bir çatı altında topluyor. Ancak kantonlar gerçekte ülkenin yönetiminden ve demokrasisinden temel sorumlu siyasal gücü oluşturuyor. Yönetim, yetki ve sorumluluk tıpkı Likya Birliğinde başkent Patara yerine kentlerde olduğu gibi, İsviçrede de Bernde değil, kantonların elinde bulunuyor. Yönetim, tepeden sokağa değil, sokaktan tepeye doğru etkinleştiriliyor. Gereğinde ülkede herhangi bir konuda 100 bin imza toplandığında anayasa değişikliğinin kapısını aralayan ve sıkça görülen herhangi bir referandumla noktalanabiliyor. Örneğin 1992de İsviçrenin Avrupa Birliğine üyeliğinin, sokaktaki referandumla reddedilmesi siyasacılarca kara gün olarak tanımlanmıştı. İsviçreliler, Likya Birliği kökenli bu sisteme doğrudan demokrasi diyorlar.

İsviçre ile makas açılıyor!

Türkiye ile İsviçre arasında, yoğun alışveriş Türkiyenin onda biri kadar bir nüfusa sahip bu ülkenin lehine işliyor. 2001de bu ülkeye yaptığım son ziyarette İsviçre -Türkiye arasındaki alışverişte Ankara yaklaşık bir milyar İsviçre Frankı (İF) açık veriyordu. Bu açık, 2007de 2 milyar İFna yaklaşmış.

Türkiye, İsviçreye 2004te 528 bin İFı dışsatım yaparken, bu rakam yüzde 27.2 oranında bir artışla 2007de 859.3 milyara yükselmiş. Buna karşılık aynı yıllar kıyaslandığında İsviçrenin Türkiyeye satışı 1.997 milyar İsviçre Frankı ile yüzde 13.7 artışla 2.639 milyara ulaşmış.

Türkiyenin bu ülkeye dışsatımındaki artış hızı İsviçrenin bize satışına kıyasla iki katıydı, ama açık Türkiyenin aleyhine iki katı daha fazla gerçekleşmişti. Bu farkı bir başka biçimde de yorumlayabiliriz. İsviçre, Türkiyenin 10. büyük pazarı. Buna karşılık Türkiye, İsviçrenin mal aldığı ülkeler sıralamasında 16.! Türkiye, bu ülkeden en çok kimyasal madde, ilaç, makine ve özellikle tekstil makineleri alıyor.

İsviçrenin Türkiyedeki yatırımları 2002’deki 1.042 milyar İFdan 2006da 2.107 milyara çıkarak ikiye katlanmış. Türkiyedeki yabancı yatırımlar sıralamasında, İsviçre 400 firmayla toplam değerde 4. sırada. Ancak, Türkiye bu ülkenin dış yatırımlarında ilk otuza bile giremeyecek kadar az pay alıyor. Geçen mayısta çifte vergilendirmenin kalkması ile İsviçrenin ülkemizdeki yatırımlarında artış bekleniyor. İsviçrede 20 bini çifte vatandaşlığa sahip olan 75 bin Türk yaşıyor.

2002 Martında Ankaraya Başkan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı olarak iki şapka ile gelen ve ertesi yıl ilk kez Başkan seçilen Pascal Couchepinin o ziyaretinde bu ticaretin meyvelerini topladığı bu rakamlardan anlaşılıyor. Couchepin, 2. kez başkan seçilmiş olarak, İsviçrenin Türkiyede büyükelçilik açmasının 80. yıldönümünü kutlama amacıyla 7 Kasımda Ankaraya geliyor.

Couchepin, yıllardır yılan öyküsüne dönen ve Hasankeyfi sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı konusunda da görüşmeler yapacağını açıkladı. İsviçre, Almanya, Avusturya ve İngiltereden oluşan bir uluslararası konsorsiyum (şirketler birliği) barajın finansmanını sağlayacaktı. Ancak, Hasankeyfin suların altında kalması, halkın göçe zorlanması gibi nedenlerle İngiltere bu birlikten çekilmişti.

Altı yıl önce Couchepin Ankaraya geldiğinde Ilısu Barajına ilişkin dosya çantasındaydı, yine çantasında olacak. Makamında bu konudaki bir sorumuza Türk hükümetinden, barajın risk sigortası, Hasankeyf tarihsel mirasının korunması, halkın göç durumunu ve çevre sorunları hakkında bilgi isteyeceğini söyledi. Anlaşılan Ilısu Barajı, bu ziyaretten sonra artık İsviçrenin de gündeminden düşebilecek. Bunun yerine Türkiye üzerinden geçecek Trans Adriyatik ve Nabuko boru hatları yeni gündem oluşturacak.

Türk TÜSİADına denk konumdaki Economiesuisse temsilcisinin verdiği bilgiye göre, İsviçrede 2007de büyüme hızı yüzde 3.1 olmuş. Temsilci, Türkiyedeki artış hızının daha yüksek oluşundan övgüyle söz etti. İsterseniz bu övgünün yersizliğini bir kıyaslama ile değerlendirelim.

İsviçrenin kişi başına ulusal geliri (satın alma gücüyle) 2007de yaklaşık 35 bin dolar. Yüzde 3lük büyüme ile İsviçrede bir yılda kişi başına net artış 1000 doları aşmakta, buna karşılık 9 bin dolarlı Türkiyede ise yüzde 4.5le 400 doları ancak bulmakta. Bir başka deyişle, iki ülke arasındaki kalkınma makası, dış ticaret açığında olduğu gibi gittikçe açılmaktadır!

 

İsviçrede 5 hafta Türk kültürü!

Türkiyeye İsviçreden gelen turist sayısının 220 bini aşması ile bu ülkede Türkiyenin daha yakından tanınması amacıyla ilişkilere kültürel boyutun da eklenmesi gündemde.

İki ülkenin cumhurbaşkanlarının himayesinde, Ankaranın da mali katkısı ile 1 Kasım- 6 Aralık arasında İsviçrenin çeşitli kentlerinde değişik Türk kültür etkinlikleri düzenlenecek.

38 konserde Fazıl Say, Burhan Öçal, Mercan Dede gibi ünlü adlar çalacaklar. 11 tiyatro ve 11 dans gösterisini 60 Türk filmi tamamlayacak. Çeşitli edebiyat toplantılarının yanı sıra, aralarında gazetemiz çizeri Behiç Akın yapıtlarının da yer alacağı 4 ayrı sergi de beş haftalık programı zenginleştirecek.

Bir milyon Avroya mal olacağı açıklanan bu etkinlikler, bir anlamda gelecek yıl, tıpkı Frankfurtta olduğu gibi, Cenevrede açılacak Kitap Fuarının baş konuğu olacak Türk yayınları için de önemli bir ortam yaratacak.

 

Elmek: [email protected]\tFaks: 0312. 442 79 90



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları