Adnan Binyazar

Evrenin Şiirini Yazandı O!..

22 Ekim 2008 Çarşamba

İlk, 1968 Türk Dil Kurultayında karşılaştık. Oktay Akbal, Behçet Necatigil, ortada Fazıl Hüsnü Dağlarca...

Edebiyatın üç devi!

Üçü de Kurultaya katılmak üzere İstanbuldan Ankaraya gelmiş.

Akballa Necatigilin giyimlerinde bir olağanüstülük yok; takım elbise, ona uygun gömlek, kravat...

Dağlarca kar beyazı ceketi, sarıya kaçan bej pantolonuyla, yat sahibi zenginlerden biri sanılır.

Üçünün ayakkabısı da cilalı.

***

Köy Enstitüsü yıllarından bu yana, Dağlarca adı geçti mi, dilimin ucunda şu dizeler sıralanıverir: Mustafa Kemal’i gördüm düşümde,/ Daha! diyordu./Uğruna şehit olasım geldi hemen,/

Sabaha! diyordu./Al bir kalpak giymişti al,/Al bir ata binmişti al,/Zafer ırak mı?’ dedim,/Aha! diyordu.

Nasrettin HocanınYe kürküm ye!öykücüğünde olduğu gibi, demek o yıllarda kılık kıyafete göre yargıda bulunma saplantısından kendimi henüz kurtarmış değilim; köylü ağzıyladüşdiyen,dahadiyen,ahadiyen Dağlarcaya üstündekileri yakıştıramıyorum.

***

Mustafa Kemalin Kağnısışiirindeki Elifi öküzleriyle kardeş eyleyen, cepheye mermi taşıyan koca öküz yığılıp kalınca, Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,/Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni./...Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayımdiye yalvartan ozan, gözümde Karacaoğlan gibi, Erzurumlu Emrah gibi, ya başlıklı, ya kasketli canlanıyor.

Sonunda yanlarına gittim. Büyüklük, karıncayı bile küçük görmemekte; üç beş satırlık yazarı tanıyorlar, ona gönül havalandırıcı sözler söylüyorlar.

Dağlarca, Varlıkta yayımlananAdamadlı yazımı okumuş olmalı,Kentte yaşayanı da kır insanını anlattığın gibi yazmalısındiyor.

***

Yaşamı boyunca uzağında olmadım Dağlarcanın. Sofrasına oturdum, konuşmalarını dinledim. Tuzlada askerliğimi yaparken, hafta sonları sığındığım yer onun Betikadındaki küçücük kitapçı dükkânı olurdu.

İlk kitaplarından Çocuk ve Allahı okuduktan sonra Dağlarca benim için soyutlama dünyasında gerçeği arayan; çocukta Allahı, Allahta çocuğu gören bir ozanata idi...

O, şu gök kubbede,Ben/Sahibi gibiyim yıldızlarındiyen şairdi; görünenin ötesindeki görünmeyeni; görünmeyenin görünen yüzünü görüyordu. Öyle algılıyordum ben.

Siz körsünüz görmüyorsunuz dediklerimi/Deniz diyorum mavidesiniz/Yurt diyorum yellerde/Siz/Körsünüz/... Yaprakları da dalgaları da büyük yokluğun/İlkyazlardan öteye ta gök çiçeklerinecek /Yelken yelken gelecek zamanlardayım/Siz körsünüz.

***

Alman şairi Wolfgang von Goethenin, Işığı duyuyorumdemesi gibi, o da Çocuk ve Allahta yer alanAğır Hastaşiirinde, Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorumdiyor.

Dağlarcanın algılama duyarlığı öbür şairlerinki gibi değildir; onun görüş çemberi çok geniştir. Başkasının tat aldığıyla o görür, gördüğüyle duyar, dokunduğuyla koku alır...

Ağzın var mı az konuş,/Hem konuşmak da niye?/Ağzınla gör, ağzınla anla, ağzınla işit,/Ağzın var mı, ye ye ye.

Şiiri, içinde yarattığı evrenin zenginliğinden alır besinini: ...Yıldızlarıyla, samanyoluyla, karanlığıyla,/Gece uçsuz bucaksızdedi, buldu evrendeki yokluk olan varlığını...

Al ölü yokluğumu dağlar gezegenler ardından,/Bir uyku, bir uzak türkü, ölü yokluğumu al.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları