Kitaplardan kurtulabileceğinizi sanmayın

02 Eylül 2010 Perşembe

Eco da Carrière de iyi birer entelektüel olmalarının yanında iflah olmaz birer bibliyofil, kitaba tutkuyla bağlı kişiler. O nedenle daha sözün başında, nasıl kaşık, tekerlek, çekiç ya da makastan vazgeçilemezse kitaplardan da vazgeçemeyeceğimizi söylemelerini ve sohbetlerine başlık olarak Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın adını koymalarını garipsemiyoruz. Eco ile Carrière, uzun uzun kâğıda basılı kitabın yararlarından söz edip, elektronik ortamda kitap okumanın zorluklarından konuşuyorlar. Bu sözlerin benzerlerini kâğıda basılı kitaba tutkuyla bağlı birçok kitapseverden duyuyoruz. Eco ile Carrière, kâğıda basılı kitabın vazgeçilmezliğini anlatırken bildik tezlerin yanında çok önemli bir şeye değiniyorlar; elektronik ortamda bilginin korunamadığı. Bilgisayarın icadından başlayarak sürekli biçim değiştiren veri toplama yöntemlerinden söz ediyorlar. Disketler, CD'ler, kartuşlar ve devamlı yenilenen yazı programları ile bir bilgisayara kayıtlı çok değil beş ' on yıl önceki bilgilere bile ulaşılamadığı konusunda görüş birliğine varıyorlar.

Bu açıdan bakıldığında Eco ile Carrière'in görüşlerine katılmamak olanaksız. Ama sayfalar ilerleyip söyleşi kitabın tarihine, kütüphanelere, kitap koleksiyonlarına doğru kaydığında Eco ile Carrière 'hiç duymadığınız ayrıntılarla dolu', 'çarpıcı anekdotlarla' öyle ilginç hikâyeler anlatıyorlar ki kâğıda basılı kitabın aslında bilgiyi korumakta hiç de iyi bir yöntem olmadığını onlar itiraf etmiş, biz de anlamış oluyoruz. Kâğıda basılı kitabın bir çok düşmanı var. Kütüphaneler yakılıyor, kitaplar imha ediliyor... Devletlerin ve kurumların kitaba karşı tavrı tam anlamıyla 'bibliyokost.' Bu terim 'holokost' (soykırım) ve bibliyo (kitap) sözcüklerinden oluşturulmuş, 'kitap kıyımı' anlamına geliyor. Kurumsal yok etmenin yanında kişisel bibliyokost'lar da yaygın, sansür, cahillik, ahmaklık, Engizisyon, yangın, ihmal, dalgınlık, su baskını... diye uzayıp gidiyor liste. Önceki yüzyılların kâğıda basılmış kültürel mirasının büyük bir bölümünün yok olduğunu anlatıyor Eco ile Carrière. Sayısal ortamda, kopyalama ve çoğaltma bu denli kolayken bu kadar çok bilgiyi ve kitabı yok etmeyi başarabilir miyiz? Eco ile Carrière'den bu sorunun cevabını almayı isterdim.

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın tabii ki sadece bu tartışmadan ibaret değil. Söyleşi ilerledikçe Eco ile Carrière'nin kendi deneyimleri, okudukları ve bilgilerinden derleyip anlattıkları 'koleksiyoncuların takıntıları, neden bazı dönemlerin çok sayıda şaheser doğurduğu, hafızamızın nasıl çalıştığı, kütüphanelerin nasıl düzenlenmesi gerektiği' gibi kitaba yakın konulardan sinema, müzik, arkeoloji gibi konulara oradan da aptallık ve budalalığa kadar genişliyor. Kitabın tanıtımında söylendiği gibi 'Nietzsche'nin deyimiyle 'neşeli bilgi' var bu kitapta'.

Şimdi o güzel bahçede

Şimdi O Güzel Bahçede, Haydar Ergülen ve Orhan Tekelioğlu'nun Mehmet H. Doğan Kitabı (Haziran 2010, Kırmızı Yay.) adlı çalışmalarının üst başlığı. 28 Haziran 1931'de doğan Mehmet H. Doğan için hazırlanmış bir 'saygı' kitabı. Haydar Ergülen ve Orhan Tekelioğlu, öncelikle arkadaş olarak sevip saygı duydukları, 'Türk şiirinin, Türkçe şiirin arkadaşıydı' dedikleri Mehmet Abi'lerini dostlarının anlatımıyla okurlara tanıtma arzusuyla oluşturmuşlar.

Mehmet H. Doğan edebiyata 1940'larda şiir ve öyküyle başlamış. 1960'larda deneme/eleştiri türü yazılarla eddebiyat ortamında tanınmış. Şiir, roman, öykü üzerine eleştirel denemeler yazmış. Özellikle İkinci Yeni Şiiri üzerinde yoğunlaşmış. 1980'den sonra yalnızca şiir üzerine yazmış. 80'li yılların şiiri yazılarının konusu olmuş. 1992 - 2005 yılları arasında Şiir Yıllıkları hazırlamış. 2001'de yayınlanan Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000) adlı antolojisi ile birlikte belki de en çok tartışılan şiir eleştirmeni olmuş. Eleştiriyle birlikte çevirmen olarak da edebiyata katkıda bulunmuş, çok değerli çeviriler de yapmış. Mehmet H. Doğan, 17 Şubat 2008 günü İzmir'de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Mehmet H. Doğan yapısı itibarıyla önde durmayı sevmeyen bir kişiydi. Yazdığıyla, eseriyle anılmak, bilinmek isterdi. Hayattayken yayınladığı anı kitapları Şimdi Uzaklardasın (1998) ve Alçak Uçuş (2003) onu bir nebze olsun tanımamıza yardımcı olmuştu.

Mehmet H. Doğan Kitabı, yaşamı, dostlarının anıları, yapıtları, edebiyatçı kimliği üzerine yazılanlar ve anısına yazılanlardan oluşuyor. Doğan'ın fotoğrafları da yazılara eşlik ediyor. Onlarca şair ve yazar Mehmet H. Doğan için yazmışlar. Bu derleme, 'Mehmet H. Doğan'ı yakından tanımaya yardımcı olabilir mi?' sorusunu soruyor kitabın sonundaki mektupta Orhan Tekelioğlu ve 'Böyle bir işlevi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim' diye sorusunu cevaplıyor.

Bence de kitap 'Mehmet H. Doğan'ı yakından tanımaya yardımcı olabilir' ama yeterli değil. Son dönemde bu tür birçok 'saygı' kitabı yayınlandı yayınlanıyor. Hemen hepsinde benzer yöntem izleniyor. Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu tür kitapların yayınına yoğunlaşması ile bu yöntem genel kabul görmüş oldu. Yani kitapların yapısı hemen hemen aynı'

Açıkça söylemeliyim ki, 'ısmarlama' yazı yöntemi bir yerde yetersiz kalıyor. Evet, işini ciddiye alıp sıkı tutmuş yazarların çok değerli çalışmaları var ama 'görev icabı' yazılmış yazılar bu tür tüm kitaplarda ağır basıyor. Boş laflar, değeri sahibinden menkul anılar, mesnedi belirsiz aşırı övgüler... Mevcut saygı kitabı oluşturma yönteminin bir süre sonra okurun bu tür kitaplara ilgisini azaltacağını ve anılarına kitap hazırlananları tanıtma amacına bir katkısının kalmayacağı da bir gerçek. Bu iyi niyetli çabaların kalıcı birer esere dönüşmesi nasıl sağlanır, üzerinde düşünmek gerekiyor.

Lev Tolstoy

Henri Troyat, aslı adıyla Lev Aslanovitch Tarassov, 1911'de Moskova'da doğmuş. Wikipedia'ya bakılırsa gerçek adı 'Levon Aslan Torossian'. Ermeni kökenli bir ailenin çocuğu' Ailesi devrimden sonra, uzun ve maceralı bir yolla Rusya'dan kaçmış, İstanbul'da ve Venedik'te yaşadıktan sonra Paris'e yerleşmişler. Troyat hukuk eğitimi almış ve genç yaşlarda yazmaya başlamış. İlk romanıyla Fransa'nın önemli ödülü Goncourt'u 24 yaşındayken kazanmış. Erdal Şafak'ın belirttiğine göre; 'Yayınevinin 'bir Fransız ismiyle yazarsan, daha çok okunursun' önerisiyle Henri Troyat müstear adını almış.' 1930'larda yayınlanan romanları ile meşhur olmuş. 'Eski Rusya'yı yeniden canlandırdığı' ya da 'bugünkü Fransız toplumunun resmini çizdiği' 'geleneksel tarzdaki romanlarla geniş bir çevreye ulaşmış.' O dönem pek rastlanmayan 100 binlik satışa ulaşmış. Çoğunluğu biyografiler ve romanlardan oluşan yüzden fazla eseri yayınlanmış.

Troyat'yı biz biyografileri ile tanıyoruz. Dostoyevski, Çehov, Gorki, Gogol biyografileri daha önce Türkçede yayınlanmıştı. Dostoyevski'yi tanıyıp sevmemde Troyat'nın yazdığı biyografinin büyük etkisi olduğunu söylemeliyim. Troyat, hem verdiği bilgilerle, hem de anlatım gücüyle ele aldığı yazarları bize sevdiriyor. Hiç bilmediğimiz bir kişinin hayat öyküsünü bile onun kaleminden ilgiyle okuyacağımızı düşünüyorum. Romancılığından kaynaklanan yazı gücü biyografi yazımını etkilemiş sanırım. Her bilgiyi, anıyı gerektiği kadar kullanıyor. Biyografilerini gereksiz alıntılarla doldurmuyor, roman tadındaki anlatımıyla okunaklı eserler veriyor.

İletişim Yayınları, 1959'dan beri Türkçede çeşitli kereler yayınlanan Dostoyevski'nin Leyla Gürsel çevirisi ile başladığı Troyat'nın biyografilerini Lev Tolstoy (2010, çev. Işık Ergüden ve Z. Canan Özatay) ile sürdürüyor. Sanıyorum Troyat'nın Tolstoy biyografisi Türkçede ilk kez yayınlanıyor. 984 sayfalık böylesi kallavi bir kitabı yayınlama cesaretini gösterdiği için öncelikle İletişim Yayınları'nı kutlamalıyım.

Troyat, yine akıcı bir anlatımla Tolstoy'un hayatını neredeyse gün gün anlatmış. Tolstoy'un insani yönlerinin yanı sıra eserlerinin yazılış öyküleri, siyasi tavırları, düşünce yapısı da ele alınıyor. Kalınlığı göz korkutsa da bir başladınız mı bırakamıyorsunuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları