Karanlık Bir Yılı Noktalarken…

30 Aralık 2014 Salı

Sabancı Müzesi’nde Miro sergisini gezdim.
Beyaz tuval üzerine, cıvıldaşan renklerle serpiştirilmiş “Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” gördüm; bir dâhinin sihirli parmaklarında, masalsı isimler alıp çocuksu çizgilere dönüşmüşlerdi.
Dönüşen sadece onlar da değildi:
Bir yük çuvalı, yağlıboyalarla makyaj yapmıştı.
Bir tırmık, heykel kostümü giyinmişti.
Bir su vanası, “Kaçan Kız”ın kafasını süslemişti.
Bu rüya kaçkını kıyafet balosundan, basamaklarında ateşböceklerinin yürüdüğü merdivenlerle semaya çıkılıyordu.
Oradan bakıldığında, yaşadığımız dünya ve tanıdığımız nesneler bambaşka görünüyordu.

***

Yan salonda, Miro’nun hayatını anlatan belgeselde, Katalan sanatçının faşizm ve iç savaş dönemi eserlerinden örnekler vardı. Hiç de sergide gördüklerimize benzemiyorlardı.
Ne kuş kanadında çiy damlaları, ne kız çocuklarını uyutan örümcek ağları; o masal isimlerden eser yoktu.
Yumruklar sıkılı, suretler gergin, renkler koyuydu. Formu bozulmuş, eğilip bükülmüş figürler isyan kokuyordu.
Siyah gelip tuvalin başköşesine oturmuştu.
Karanlık salondan, yeniden Miro’nun rengârenk düş bahçesine çıkmak, Franco diktasından demokrasiye geçmekti sanki...

***

Sergiyi gezerken, az ötemdeki bir kadının, yanındaki delikanlıya fısıldayarak tabloları tarif ettiğini işittim.
İster istemez kulak misafiri oldum.
Önünde durdukları resmi anlatırken, “Çocuksu çizgiler kullanmış. Sanki kâğıda mürekkep damlamış gibi” diyordu.
Muhatabı, “Yani sanatsal değeri yok mu” diye sorunca, “Olmaz olur mu” dedi:
“Ben doğayı, kuşları, kadınları böyle gördüm, demek istiyor. Bazı resimler siyah ağırlıklı… Siyah çok baskın bir renktir. Ama diğer resimlerde renkler çok canlı…”
Kafamı kaldırıp onlardan yana baktım.
Resim bilgisine sahip olduğu anlaşılan kadın, yanındaki arkadaşının başparmağını yavaşça tuvalin yüzeyine sürtüyordu.
Delikanlı, diğer elinde bir beyaz baston tutuyordu.

***

Onları izlerken, karanlığı ve engelleri düşündüm:
Acaba görme engelli ziyaretçi, “Siyah çok baskın bir renktir” cümlesini işitince ne hissetmişti?
“Tanırım o dünyayı” hüznü mü geçmişti içinden?..
Yoksa tersine, ateşböceklerinin aydınlattığı bir merdivenin hayaline tutunarak, kulağına fısıldananların açtığı kapıdan çıkıp karanlığı aşmış mıydı?
Sanat, o merdivenin adı mıydı?

***

Karanlık bir yıl geçirdik biz de… Yumruklarımız sıkılı; suretlerimiz gergin…
Gecenin daha da uzayacağına inananlar yılgın…
Lakin engel tanımayanlar, karanlıkta da görmenin, karanlığı yenmenin yollarını biliyor.
Siyahın baskısının ilelebet sürmeyeceğini, kara bulutları ebemkuşaklarının deleceğini görüyor.
Okuduğumuz tarih kitapları da, usta ressamların tabloları da aynı şeyi söylüyor.
İyisi mi siz de aşın engelleri; karanlığın baskısına karşı, sanatın, kitabın, inancın, direncin, ümidin ipine sarılın.
Güneşe tırmanan merdivenimizin kılavuz ateşböcekleri onlar; ki bizi yarının rengârenk seherine çıkaracaklar.
Hepinize mutlu yıllar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları