Özgür Mumcu

Mutlu Yıllar

31 Aralık 2014 Çarşamba

Efendim senenin son günü. Kimisi yeni yıla eşle dostla girmek için hazırlıklarla geçirecek bugünü. Kimisi de şişme Noel Baba bıçaklayarak artık neyi kaybettiyse onun hıncını almaya çalışarak.
Hayat tarzı siyasetinin bu denli ön planda olduğu memleketimizde olağan hadiseler bunlar. Bu siyaset tarzının üzerini kazıyıp altında yatan dinamikleri anlamaya çalışmadıkça da sürecek.
Bir kesim diğerine memleketine yabancılaşmış, ruh kökünü yitirmiş alafranga züppeler olarak bakacak.
Başka bir kesim de diğerinde cahil geri kalmış kalabalıklar görecek.
Ben ise bundan yaklaşık 15 sene evvel yılbaşı gecesi bir cesaretle çıktığım Taksim Meydanı’nda bir yandan bira içip, bir yandan tekbir getirerek, “öpülmüş sosyete” diye bağırarak lüks otellere bira şişeleri fırlatanları hatırlayacağım. Bu iletişimsizlik devam ederse iki kesimle de teması kalan bir tek onlar olacak.
Bir şahsi gözlemden koca bir sosyolojik analiz yaparak “hızlı düşünür” bir köşe yazarı performansını sergilediğime ve yılın son günü yılbaşından bahsettiğime göre gizli “Köşe Ya-zarları Birliği’nin” talimatlarını yerine getirmiş sayılırım.
Şimdi gönül rahatlığıyla siyasetten bahsedebilirim.
Bir süredir cumhur’un reisinin bakanların başını ayağına çağırması konuşuluyor.
Binali Yıldırım ilk sinyali verdi ve Bakanlar Kurulu’nun Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacağını söyledi. Bülent Arınç, Yıldırım’a çıkıştı. Son senelerde Erdoğan tarafından boşa düşürülme konusunda kimsenin geçemeyeceği bir rekora sahip Bülent Bey. Bu sebeple üç günlük siyaset tecrübesi olanlar dahi o açıklama sonrası Erdoğan’ın Arınç’ı zorda bırakacak bir çıkış yapacağını tahmin etti. Haklı da çıktılar.
Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapmasında beklenmedik bir durum yok. Halkın oyuyla seçildi. Davutoğlu’nu partinin başına ve başbakanlığa o yerleştirdi. Sayın Davutoğlu henüz bir sınıf başkanı. Erdoğan ise sınıf öğretmeni ve okulun müdürü. Başbakan en fazla yaramazları tahtaya yazabilecek bir siyasi güce sahip.
Çağrıldığında elbette sınıfını toplayarak müdürün sarayına götürecek. Aynı zamanda gezi gözlem kolu başkanlığı da yapmışlığı var.
Bu, bir süre böyle devam edecektir. Ama sonsuza dek değil. Bir defa eşyanın tabiatına ters. En halim selimi diye seçilen Yıldırım Akbulut’un dahi Turgut Özal’a nasıl kafa tuttuğu hâlâ hafızalarda.
Davutoğlu rüyalarında Gazali ve Hegel’le sabahlara kadar tartıştığını anlatan biri. Hayatta bir iddiası olanlardan. Yazdıklarına bakarsanız her an patlamaya hazır bir ego ve tarihi bir misyona sahip olma vehmini sezmek çok kolay. Ama kendi başına bir AKP kurultayı ve genel seçim zaferi elde etmeden yapabilecekleri sınırlı.
O sınır Yüce Divan meselesinde sınanacak. Sonrasını seçimden önce partide güçlenmek için bir kurultay toplayıp toplamayacağı belirleyecek.
Genel seçimlerden önce Erdoğan’ın partiyi ve Davutoğlu’nu rahat bırakmayarak aktif bir kampanya yürütme ihtimalinde neler olacağı da önemli.
Yüce Divan dahil birçok konuda AKP’nin üç dönemliklerinin ne yapacağı da merak konusu.
Anayasa Mahkemesi’nin baraj konusunda vereceği kararı bekleyenler de çok.
Velhasıl ortalık sütliman değil. İktidar korosunun Erdoğan’la Davutoğlu’nun arasının iyi olduğunu bu denli ısrarla belirtmesi de buna işaret. Bunu en son cemaatle AKP için yapmışlardı.
Davutoğlu uslu bir öğrenci gibi sınıf arkadaşlarını müdüre teftişe götürecek. Bunun egosunda yarattığı tahribatın neticelerini ise kısa bir zamanda göreceğiz.
Özgül ağırlığını yerçekimsiz ortamda kaybetmiş Arınç’tan bir farkı var. Elinde zoru gelirse kullanabileceği yetkileri mevcut.
Cumhurbaşkanı’yla Başbakanı kenetlemek için bir öcüye ihtiyaç var. Bundan dolayı seçimlere kadar cemaatin işi zor.
Neyse, mutlu yıllar mutlu yıllar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları