Ordu Üniversitesi'nde 'İlk Ders'

26 Ekim 2008 Pazar

Ordu Üniversitesinin Sayın Rektörü Prof. Dr. Haluk Kefelioğlu, içinde bulunduğumuz eğitim-öğretim dönemi akademik açılış yılı töreninde ilk dersi vermek üzere beni Orduya davet ettiğinde, gurur duygusunun yanı sıra bir gerilim yaşadığımı da itiraf ederim.

Böylesine sorumluluk gerektiren bir görevin üstesinden gelebilecek miydim?

Ne konuşacaktım? Ne konuşmalıydım?

İçimden bu duygular ve zihnimden bu sorular geçerken, Sayın Rektörün davetini kabul etmiştim bile!

Daha da öte, konu ve başlığı daha o anda zihnimde belirlenmişti:

İnsanlık tarihinin neresindeyiz?

***

Ordu Atatürk Kültür Merkezi salonunda, öğretim üyeleri, öğrenciler ve başkaca konuklar önünde yaptığım konuşmayı burada yinelemenin gereği de olanağı da yok.

Fakat bu ilk derse hazırlanırken ulaştığım sonuçların kimilerini sizlerle de paylaşmak isterim

***

Gezegenimizde şu anda varlığını sürdürmekte olan başka ulusların ya da halk toplulukların insanlarından, insanlığın biyolojik evrimi bakımından ne daha aşağıda ne de daha yukarıdayız

Bizim de bir parçasını oluşturduğumuz bütün insanlık (belki çok az istisna dışında) esas olarak aynı biyolojik evrimleşme süreçlerinden geçti ve geçmekte

Fakat zihinsel evrimleşme düzeyleri bakımından da aynı şey söylenebilir mi?

Sanmıyorum

***

Bugünün ileri insanlığı, eski Yunandan Rönesansa, oradan da daha modern zamanlara ulaşarak günümüz dünyasının maddi ve zihinsel temelini oluşturdu

Buna kısaca Batı uygarlığı deniyor.

Bu uygarlığın zihinsel temeli, insan merkezli dünya anlayışıdır.

Bu da akıl ve bilim demektir.

Tek tek bütün Batılı bireylerin aynı düşünceyi paylaştıkları kuşkusuz ki söylenemez.

Fakat tüm aksayan yönlerine ve günümüzdeki sorunlarına karşın, modern insanlık, Batı uygarlığının insanlığa kazandırdığı bilim ve akıl değerlerinin temellerinde yükseliyor

***

Biz (ve genel olarak Doğu) yüzlerce yıl aydınlanma uyanışının dışında ve gerisinde yaşamımızı sürdürdük

Osmanlı aydını esas olarak 19. yy. süreçlerinde bu aydınlanma olgusunun önemini kavramaya başlayıp ona eklemlenmeye çalıştı.

Türkiye Cumhuriyeti aydınlanma düşüncesini temel alarak kuruldu.

Bu alanda en anlamlı ve köktenci devrimlerden bazıları Öğrenim Birliği Yasası (3 Mart 1924), Darülfünunun İstanbul Üniversitesine dönüştürülmesi (31 Mayıs 1933), kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması (5 Aralık 1934) ve Köy Enstitülerinin açılmasıdır (17 Nisan 1940).

Türkiye yüzlerce yıllık geçmişinde böylece ilk kez ve çok kısa bir süre içinde insanlık tarihin en ön saflarında, Batılı uluslarla aynı sırada yer almış oluyordu

***

Geriye dönüş 40’lı yıllarda başladı.

50’lerde hızlanarak sürdü.

1960’larda kısa bir kesintiden sonra, kaldığı yerden yine geriye doğru yol aldı….

Günümüzde öğrenim birliği sanki yeniden yaşama geçiriliyor gibi, fakat bu kez tam tersinden...

Tüm eğitim tepeden tırnağa, beşikten mezara dinselleştirilerek

Üniversite ve genel olarak bilimsel araştırma kurumları siyasal erkin buyruğuna bağlanıyor.

Kadın seçme ve seçilme hakkına sahip olsa da, yine ikinci sınıf insan statüsüne yönlendiriliyor

Köy Enstitüleri çoktan yok edildi

***

Günümüz Türkiyesi hızla geriye doğru sürüklenmekteyken, yurtsever aydınlar ve örgütler bu süreci bir kez daha tersine çevirmeye, doğru yörüngeye yönlendirmeye çalışıyor

Ulus olarak insanlık tarihinin neresindeyiz sorusunun yanıtını, geriyle ileri arasındaki bu çatışkının sonucu belirleyecek.

Gericiliğin arkasında bir kez daha çok güçlü bir destek olarak emperyalizm var.

Türkiye Cumhuriyeti ya kendi kuruluş felsefesi doğrultusunda, akıl ve bilim yönünde ilerleyerek tarih sahnesinde ileri insanlığın yanında yerini alacak ya da masal, hurafe, yalan ve mistisizm dünyasına gömülerek, tarihte pek çok örneği görüldüğü üzere, geriye, yok oluşa sürüklenecektir

Hep anımsayacağım 22 Ekim 2008 tarihinde, Ordu Üniversitesindeki ilk derste, daha ayrıntılı ve örnekler vererek dile getirmeye çalıştıklarım özetle bunlardı

[email protected]

Faks: (0212) 343 72 64



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canım Eros 20 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları