Charlie Hebdo İnfazı

10 Ocak 2015 Cumartesi

Charlie Hebdo olayını duyar duymaz aklıma, bundan on beş gün önce evimin önünde yaşanan “mafya infazı” geldi...
Kulağımdan gitmeyen o dehşet verici “Kalaşnikof” sesleri...
Koca şehrin göbeğinde sokak ortasında kimse tarafından engellenmeksizin adam infaz eden ve suç mahallinden soğukkanlılıkla uzaklaşan kişiler...
Tabii saldırının mahiyeti çok farklı.
Ama “şiddetin çapı” ve yarattığı “şok” alabildiğince benzer.
On beş gün önce “şiddet evimize” girdi diye yazmıştım...
Paris saldırısındaki şiddeti bu yüzden birebir duyumsadım.
“Charlie Hebdo infazı”, bu yüzden belki bana 11 Eylül’den daha dehşet verici geldi.
11 Eylül ve türevleri... Rastgele insanları hedef alan, elbette feci terör olaylarıydı.
Ama bu soğukkanlı bir infaz. Ve çok daha korkunç.
Burada, en vahşi mafya hesaplaşmalarında olduğu üzere, adı önceden belirlenen ve çizilen kişiler, kent ortasında... kendilerini en korunaklı hissedebilecekleri yerlere dek girilerek ağır silahlarla “infaza uğruyor”...
Anlatılana göre Charlie Hebdo karikatüristleri, isimleri bir bir okunarak “infaz edilmiş”ler...

‘Okumak dahi yürek istiyor!’
“Charlie Hebdo” saldırısını haber aldığımda, Koç Üniversitesi’nin “Toplumsal Cinsiyet Kadın Çalışmaları Araştırma Uygulama Merkezi” KOÇ-KAM’ın, UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova’ya verdiği Semahat Arsel Onur Ödülü için düzenlenen törene gidiyordum...

Divan Oteli’nde yapılan törene ulaştığımda, “haber” bir yangın hızıyla yayılmıştı.
Bokova’nın buradan İstanbul’dan yaptığı, “Şoke edici saldırıdan ötürü dehşete düşmüş durumdayım. Uluslararası toplum, aşırılıkçıların, görüşler ve fikirlerin serbest akışını susturması namüsaade edemez. Özgür ve bağımsız basın için bir arada durmalıyız” şeklindeki kınaması ardından törende bulunan akademisyenler, kadın STK temsilcileri, gazeteciler arasında “saldırının şoku” yaygın biçimde konuşulmaya başlamıştı.
İlk tepkisini sorduğum bir davetli, “Her şey öyle korkunç ki, haber altlarını okumak yürek istiyor!” diyordu...
O anda işte Fransa’da henüz çok yeni yaşadığım, tanık olduğum “ortam” aklıma geldi...
25 Aralık tarihli, “Avrupa’nın Yol Ayrımı Yılı: 2014” başlıklı Sağnak’ta anlatmıştım. Geçen ay gittiğim Fransa’da Lyon Havaalanı’na daha ayak basar basmaz anında... sağcı yazar Eric Zemmour’un satış rekorları kıran “Fransa’nın İntiharı/Le Suicide Français” kitabıyla karşılaşmıştım...
Yetti be! Sürekli problem olan bu Müslümanları bundan böyle paket edip Fransa’dan gönderelim!” savını ileri süren Zemmour’un kitabı havaalanındaki tek kitapçı dükkânında, sıra sıra ciltlerle, bütün vitrini kaplayacak şekilde sergilenmekteydi.
Vitrindeki biricik kitap, başka deyişle buydu...
Otele inip, televizyonu açtığımda gene kendimi “Zemmour” ve “Zemmourculuğun” tartışıldığı bir tartışma programıyla karşı karşıya bulmuştum.

‘Müslümanlık= Şiddet’ algısı güçlendi
Fransa’nın popüler “talk show”u, “On n’est pas couche/
Uyumadık” isimli programda Zemmour’vari bir başka kitaba imza atan “Figaro” yorumcusu Natacha Polony isimli genç, hoş bir kadın soruları yanıtlıyordu.
“Ortalama Fransız”ı rahatlıkla temsil edebilecek görünümde olan Polony kendisinin, “laiklik” başta olmak üzere “Cumhuriyet değerlerine” sahip çıktığını anlatıyor; küreselleşmenin uzantısı “çok kültürlülük”le özdeşleşen “Avrupa’daki Müslümanların” “Fransa’nın Cumhuriyet değerlerine” uyum sağlayamadığını söylüyor, “çok kültürlülüğün (diğer deyişle Müslüman azınlığın) şiddet kaynağı olduğunu”; metroda, okulda, evde... Her yerde damardan topluma “şiddet zikrettiğini” belirtiyordu...
Polony’nin önermelerine dirençle karşı koyan liberal ve sol kanattan iki gazeteci ise (Lea Salame ile Aymeric Caron) o gece o programda çok iyi hatırlıyorum, bu “Müslüman=şiddet” indirgemesini olanca güçleriyle yadsımış ve eleştirmişlerdi.
Hatta bununla kalmamış, karşılarındaki konuğu “faşist”liğin yeni adı “Zemmourculuk”la damgalamışlardı!
Aynı program şimdi yapılsa, o gazeteciler bugün ağızlarını açamazlar diye düşünüyorum...
Karikatüre Kalaşnikofla karşılık veren fanatik İslamcı bir saldırı ve Paris’e dehşet saçan “terörist avı” ardından, ortada bir “değerler çatışması olmadığını” söylemek; “çok kültürlü toplumun otomatik şiddet üretmek anlamına gelmediğini” iddia etmek -uzun süre- imkânsız hale gelecek Fransa’da.
Zemmour’lar, Polony’ler ve Marine Le Pen’ler... Sonuçta büyük avantaj elde ettiler.
Akılcılığın, mantığın, ılımlılığın sesi biraz daha kısıldı. Aşırılık baskın çıktı...
Sade Fransa’ da değil, Avrupa’daki Müslümanlar için bundan böyle bir “7 Ocak 2015” sonrası ve öncesi olacak.
On beş gün önceki yazıma benzer sebeplerle “Avrupa’nın yol ayrımı Yılı: 2014” başlığını koymuştum.
Hızla çok keskin bir viraja doğru yol alındığı belliydi. Fransa’da-menfur saldırı yaşanmadan dahi bir “acil durum” ve “alarm hali” vardı.
Ama gene de 2015’e bu kadar hızlı bir giriş olacağını, olayların bu baş döndürücü ivmeye gireceğini tahmin edemezdim.
11 Eylül gibi “7 Ocak”ta bir dönüm noktası olacak.
Fransa, “aşırı sağ” ile “merkezin sağdaki en uç noktalarına” doğru savrulurken; Avrupa’da Müslümanlar, “Charlie Hebdo infazı”nın ağır yükünü bundan böyle neredeyse alınlarında yazılı bir işaret gibi her daim hissedecekler ve üzerlerinde taşıyacaklar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları