Gülengül Altınsay

Bilic’in Beşiktaş’ı

12 Ocak 2015 Pazartesi

Bize “yabancı teknik adamların uyum süreci” konusunda yaptığımız o tüm eleştirileri rafa kaldırttı.
Çünkü kendisi sanki yıllardır Beşiktaşlıymış gibi daha ilk günden itibaren kulüple ve taraftarla uyum sağladı.
Maçlara dair, hakem kararlarına dair yaptığı değerlendirmeleriyle, rakiplerine karşı saygılı tavrıyla, dürüst açıklamalarıyla Türkiye’de sadece Beşiktaşlıların değil hemen herkesin sempatisini kazandı.
Ayrıca futbol bir şovsa Slaven Bilic, kılığıyla kıyafetiyle, görünüşüyle, heyecanlı tavırlarıyla bu konuda da tam not aldı.
Beşiktaş’a geldiğinden beri futbolcuları üzerinde de olumlu etkileri olduğunu, futbolcularının sahada canla başla mücadele etmesinden anlayabiliyoruz.
Bunlar bir takımın performansı için çok önemli hatta ilk sıradaki şeyler. Ve yabancı bir ülkeye gelen bir teknik adam için ilk yıldan itibaren erişilmesi zor şeyler. Buraya kadar tamam. Ama işin bir de sahada gösterilen çabanın onca koşuşturmanın sonuca yansıması konusunda görülen sıkıntıları var ki işte orada biraz durmak gerek.
Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da daha ilk maçtan itibaren Beşiktaş rakiplerinden daha fazla koştu, rakiplerinden daha fazla topla oynadı. Bu anlamda bol bol da övgü aldı, hatta göklere çıkarıldı fakat harcanan onca emek bazen hiç işe yaramadı.
Çünkü Beşiktaş’ın topla oynamakta bazı zaafları vardı. Ne yazık ki bu zaaflar 16 hafta geçmesine rağmen hâlâ giderilemedi. Tam bu noktada Bilic’in artılarının yanı sıra eksilerinin de olduğunu görmek gerek.
Bardağın boş tarafı
30 Ekim tarihli Cumhuriyet’te Beşiktaş’ın oyununa ilişkin benzer şeyler yazmıştım. Kısaca özetlersek;
1- Oyunun inisiyatifini elinde tutmakta zorlanıyor Beşiktaş. Ancak rakiplerinden daha fazla koşarak ileride baskı kurarak bu zaafın üstünü örtebiliyor.
2- Kendisinden hızlı oynayan rakipler karşısında defansta büyük hatalar yapıyor. Adeta amatör bir takıma dönüşüyor. Yan toplarda bu eksiklik daha fazla ortaya çıkıyor.
3- Savunmaya çabuk gelen, kademelerini kuran takımlar Beşiktaş’ı rahat durdurabiliyor, oyununu sıkıştırıyor.
4- En fenası da skora göre Bilic’in ve futbolcuların tavrının değişmesi… Siyah - Beyazlılar geriye düşünce var gücüyle atağa geçiyor, baskısını artırıyor ama ileriye geçince geri çekilip skoru koruma derdiyle savunmada telaşa düşüyor. Kulübede ve saha içinde bir telaş, bir gerilim başlıyor.
5- Bilic’in savunma anlayışındaki problem yaşananlara rağmen bir gıdım ilerlemiş değil. “Savunma, savunmacı sayısını artırılarak yapılır” şeklinde olan köhnemiş anlayışı sürdürüyor. Oysa ki ne zaman bunu uyguladıysa başarılı olamadı Beşiktaş. Siz en kötü yaptığınız şeyle kritik dakikaları karşılamaya kalkarsanız, sonucun aleyhinize olmaması rastlantılara kalır sadece.
Ve Bilic her seferinde bu kumarı oynuyor.
Bilic’in tabelada öndeyken yaptığı, üç puanı garantilemek için hücumdan bir adam eksiltip savunmacı sayısını artırmak oluyor.
Bundan sonra
Evet, tüm bunlara rağmen Beşiktaş devre tatiline son hafta liderliği bıraksa da ikinci sırada girmeyi başardı.
Görsel olarak seyredenleri mutlu eden futbol oynadı, sempati topladı. Ayrıca hakem kararları ve haksız kartlarla o kadar canı yandı ki bunlara ayrı bir yazımda daha detaylı değineceğim. Ama tüm bunlar Beşiktaş’ın kazanma zafiyeti olan, dengesi pamuk ipliğine bağlı bir takım kimliğinden kurtulamadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Bu yüzden Arsenal, F.Bahçe ve G.Saray karşılaşmaları gibi “belirleyici” maçları kazanamadı Beşiktaş. Fakat yine de sorunu çözecek tek kişi var; o da yine Bilic.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ha hakem ha referee 25 Nisan 2024
Kim çürümüş? 18 Nisan 2024
Süper kriz 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları