Ah Güzel Gençliğim Sen Neredesin?

27 Ekim 2008 Pazartesi
Geçen hafta perşembe günü, Yeditepe Üniversitesinde bir etkinliğe katıldım. Sanat yönetimi okuyan öğrenciler, bir proje gerçekleştirmeye çalışıyorlardı, ne kadar başarılı olurlarsa o kadar yüksek bir puan alacaklardı.

Projelerinin adını: KısaSinema Tek Günlük Kısa Film Şenliğibaşlığı altında toplamışlardı.

Önce bizim atölyeden daha sonra Dijital Film Academyden dört filmlik bir seçki gösterilecek, ardından Yeditepe Üniversitesi Sinema Bölümü öğrencilerinin 40 dakika süren bir seçkisi, ardından da benim ve Dijital Academyden Ahu Sunun söyleşisi olacaktı.

Ahu ile birlikte film gösteriminin yapıldığı rektörlük binasının içine girer girmez, gençliğim beni şöyle usturupluca bir yokladı. Etkinlikten birinci derece sorumlu yeğenim Alican Durbaş, şair babası Refik Durbaşın şiddetli muhalefetine (çünkü o şiir yazsın istiyor) karşın, hiç durmadan kısa film yapan bir genç adam. Bir gün önce 6. Pam Kısa Film Festivalinde kurmaca dalında birincilik ödülü aldı. Yani çok güzel bir kameraya kavuşacak. Ama bu durum hiç umurunda değil, derdi gücü bu tek günlük etkinlikte hiçbir şeyin aksamaması.

Rektörlük binasının içinde oturmuş vaktin gelmesini bekliyoruz. Gencecik kızlar, delikanlılar çevremizde koşturup duruyorlar. Yüzlerindeki heyecan öylesine etkili ki, Ahu ile ben hiç konuşmadan onları izliyoruz. Ve benim önümden gençliğim geçiyor.

Yıl 1968.. Hisar Kısa Film Şenliği. Onat Kutlar, Üstün Barışta, Artun Yares ve daha pek çok tanıdık Boğaziçi Üniversitesi konferans salonundayız. Perdede kısa bir zaman önce yitirdiğimiz Artun Yaresin Vietnam Savaşı fotoğrafları ve Goyanın çılgın resimlerini harmanladığı savaş karşıtı muhteşem bir film oynuyor:

Çirkin Ares.

Film bittiğinde deliler gibi alkışlıyoruz. O zamanlar dijital teknoloji yok, filmler ucuz olduğu için sekiz milimetre çekiliyor, yıkanıyor, montaj gayet zor.. ama Artun belki de en etkili savaş karşıtı filmlerden birini yapmayı bu koşullar altında başarıyor.

Çirkin Aresi düşünürken, salona davet ediliyoruz ve kısa filmler birbiri ardından geçmeye başlıyor. Hayret bir şey, herkesin filmi farklı, herkesin kendine ait bir sözü var. Hemen burada bir saptama yapacağım.. pek çok kısa film jürisinde bulundum, pek çok belgesel izledim. Giderek bu filmlerin teknik kaliteleri artıyor; hem de çok değişik sözler söylenmeye başlandı.

Ayrıca gözlemlediğim bir şey var; hatırlarsınız.. bizim zamanımızda okullarda şiir günleri yapılırdı ve kâğıdı kalemi eline alan herkes bir iki şiir karalardı, şimdi şiirin yerini kısa filmler aldı. Çünkü dijital teknoloji genç-yaşlı tüm insanlara kendi filmlerini yapma kolaylığı sağlıyor. Tabii bu yetmiyor.. hayat bilgisi, kitap bilgisi, resim bilgisi, yani bir film yapmak için çok bilgiye ihtiyaç var.

Ayrıca kısa filmler sermayeden uzak olduğu için çok daha demokratik, çünkü gişe kaygıları yok. Ve internet, bir dizi kısa film festivali onları seyirciyle buluşturuyor.

O günkü etkinlikte, filmlerin ardı sıra yapılan söyleşiler bal tadındaydı. Sorular çok güzeldi, her şey açıktı, alınan gücenen yoktu.

Ve iki saatlik söyleşi sona erdiğinde, canım salondan çıkmak istemedi. Hep orada kalıp genç insanlara hep bir şeyler söylemek istiyordum. Yaşlanınca insanın çenesi düşermiş, doğrudur.. ama biraz çene düşüklüğünden bir zarar gelmez.

Bana çok güzel bir gün yaşatan, gençliğimi anımsatan Yeditepeli tüm öğrencilere teşekkür ederim. Ve bir nasihat.. ne olur sabırlı olun ve hiç vazgeçmeyin. Neden mi? Hayallerinizi gerçekleştirmekten. Belki de yaşamın en sade tanımı bu. Hepinize kolay gelsin.

isilozgenturk@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları