Atinalı Timon

13 Aralık 2013 Cuma

Shakespeare, Atinalı Timon’u yazdı ama sağlığında oynanamadı bu önemli oyun. İddia odur ki, Atinalı Timon gerçek bir kişiden esinlenmiştir. Plutarkhos’un “Marcus Antonius’un yaşamını” anlatırken Timon’dan söz ettiği, onu “Dostları tarafından terk edilen insan sevmez bir kişi” olarak tanıttığı söylenir. Oyunları Roma, eski Yunan ve İngiliz krallarının, imparatorlarının yaşamlarıyla bağlı tragedyalardan oluşan yazarın belki de zengin bir Atinalıyı, Atinalı Timon’u anlatan ve hep sessizliğe gömülmek istenen bu eserini en güzel oyunlardan birisi yapan, onun parayı tragedyanın baş kahramanı yapmış olmasıdır. Hâlâ öyle değil midir?

***

Öyledir ve insanoğlu hâlâ mülkiyetin bu genel hali ile çelişkisini görebilmiş, çözmeye girişebilmiş değil. Denedi evet, ama mülkiyetin kahredici hâkimiyeti kırılamadı. İşte Shakespeare’in Atinalı Timon’u, zenginliğini dostları ile paylaşıp tükettikten sonra kendini bir bir terk eden arkadaşlarına kızgınlığını tüm insanlara yüklerken ortaya çıkan gerçek buydu. 1844 El Yazmaları’nda burjuva toplumunda paranın gücünü anlatırken Shakespeare’e geniş yer ayıran Marx, başeseri Kapital’de de (1. cilt; s. 135. Yordam Kitap) Atinalı Timon’un “altın”ı anlatan şu tiradını yinelemişti: “Altın sarı pırıl pırıl kıymetli altın/ Bunun bu kadarı karayı ak çirkini güzel/ Eğriyi doğru alçağı yüksek, ihtiyarı genç, korkağı yiğit eder.”
Öyle ediyor.

***

Ama paranın işlevi artık finans dünyasının, bunalımdan bunalıma koşan “zekâ küpü” CEO’ları, uzmanları, düzgün takım elbise ile bankalarda hizmet gören ve akşamları gün boyu saydıkları paranın küçücük bir parçası ile nefis körleten memurları eliyle çeşitlendi.
Atinalı Timon günümüzde yaşasaydı, servetini dostlarına dağıtmayacak, büyük bir olasılıkla onları banka kartlarıyla kendine bağlamayı yeğleyecek, borsada değerlendirecekti. Arada bir fabrikalarının başına getirdiği müdürleri denetleyecek, siyasilerle arasını iyi tutarak yatırımlarını genişletecek, gazete-TV kanalı satın alacak, müfettişlerin şirketlerini iki de bir denetlemesini önleyecek, vergi ödememenin bin bir türlü yolunu öğreten uzmanlarla akşamları lüks lokantalarda şampanya patlatacaktı. Atinalı Timon günümüzde yaşasaydı insanları yine sevmeyecek ama bu kez ortaya bir tragedya çıkmayacak, çağdaş bir Shakespeare de yazacak bir şey bulamayacaktı çağımızın bu sıradan, kasaba ruhlu Timon’larında.

***

Bu nedenle günümüzün burjuvasından kahraman çıkmıyor. Mülkiyetle derin bir çelişki içindeki insanı evvel eski sevmeyen mülk sahibi burjuvanın aydını da, sahiplendiği sistemin içyüzünü öğrenme, tragedyasını yaşama merakına sahip değil. Paranın değeri sanal dünyada arttıkça gerçekte niçin pula döndüğünü bile bilmiyor. Yoksullukla birebir karşı karşıya kalmamanın, onu görmemenin yollarını arıyor; hep yüksek duvarlarla çevrili siteler kurma merakında. Devletiyle ilişkisinde mutlak egemenliğini korurken, bu egemenliğin kişisel düzeyde ancak devletle iç içe geçerek, siyasete yaltaklanarak korunabileceğine inanıyor. Hep öyleydi ama tragedya bu duruma itirazdan çıkar; ütopyalarını, krala ve kiliseye sadakatle yaşarken savunma cesareti gösteren Thomas Morus’lar idama böyle giderlerdi. Şimdinin sonradan görme zengini ve enteli ise sıradandır, sıradan işler yapıyor.
Parasını pulunu arkadaşlarıyla paylaştığı için yoksullaşan ve terk edilen Atinalı Timon, tragedyasını bir nihilist olarak tamamlıyor. Oyunda, gerçeklerin altı çiziliyor, mülkiyetle insan arasındaki temel karşıtlık resmediliyor. Günümüzün yazarları ise tragedyasını yazabilecekleri bir burjuva bulamıyorlar. Bu nedenle gazetelerin magazin sayfalarında gezinen yeni zenginler, zamanımızın mülk sahipleri, artık bir tragedyanın değil, sıradan bir trajedinin kahramanı bile değildirler. Peki, durup dururken nereden çıktı bu Atinalı Timon diyorsanız, derim ki; günceli kovalamaktan asıl konuya gelemiyorduk...
Asıl konu budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları