‘Sevincin, Işığın Türkücüsü’ Yaşar Kemal…

17 Ocak 2015 Cumartesi

“Koca çınar” Yaşar Kemal’in hastaneye kaldırılmasından bir gece önce tam “Corriere della Sera”nın uzun yıllar Ortadoğu muhabirliğini yapan yazarı Antonio Ferrari’nin İtalyan Kültür’de kitap tanıtımını izliyorduk.
Erdoğan ve Gül’ün de aralarında bulunduğu Ortadoğu’nun ileri gelen isimleriyle yaptığı söyleşilerini yayınladığı Altalena/Salıncak adındaki eserini tanıtan Ferrari, Kaddafi’den Mübarek’e ... görüştüğü liderlere ilişkin “anılarını” anlattı.
Ama yazarın en etkileyici sözleri Yaşar Kemal’le ilgili anlattıkları oldu…
Ferrari, Yaşar Kemal’le ilgili kitaptaki bölümün altına zaten “Beni ağlatan yazar” diye yazmış…
Bunun nedeni Yaşar Kemal’in o büyük cüssesinden taşan ve karşısındakini hemen saran olağanüstü içtenliği, sıcaklığı ve insanlığı…

‘Acıları ironiyle dengeleyen yazar’
“Çok özel bir insan” diyor Ferrari, Kemal’le ilgili bölümde; “Şekle ve görünüme önem atfetmeyen, ‘imaj’ı umursamayan zamanın ötesinde bir kişilik. Orhan Pamuk’tan farklı. Nobel’li Pamuk her ne kadar çok büyük bir yazar olsa da önüne gelen fırsatları zekice değerlendirmesini bilen bir zamane insanı o. Yaşar Kemal ise ala-bildiğine gerçek… Böyle bir insanı tanımak çok güzel.”
Yaşar Kemal’in insanı anında çarpan “ger-çekliği” denli, iyi bildiğimiz o “ışıklı ve çocuksu coşkusuna” da atıf yapan yazar; sıradışı yazı insanının “geçmiş acılarla bulunduğu anın kaygılarını, ironiyle harmanlayarak dengelemeyi başardığını” not ediyor.

Kemal’in, Ferrari ile sohbetinde aktardığı sevimli bir anısı, yaşamla kafa bulan tavrına tipik bir örnek aslında:
“1984’te Mitterand, Fellini ile bana ‘Legi-on d’Honneur’ ödülü takdim ettiğinde çok matrak bir şey oldu” diye anlatıyor Elyssee Sarayı’nda yaşadığı o anı Kemal:
“Tanıtımları yapan dev ekranda benim suratımın altında, bütün biyografik öğeleri ile birlikte, Federico Fellini’nin adı belirdi. Onun görüntüsünün altında da benimle ilgili bilgiler çıktı. İnsanlar sonra coşkuyla beni ‘Dâhiyane, şahane filmlerinizin hepsini gördüm’ diye kutlamaya geldiler. Fellini’yi de ‘Kitaplarınız çok harika, çok güzel’ diye kutladılar. Fellini ile derken çok güldük ve eğlendik. ‘Ne fark eder?’ dedi Fellini. ‘Böylesi gayet iyi!’ Büyük, çok büyük Fellini!”

Muziplik ortak dil olunca
Yaşar Kemal’in böyle en ciddi ve seremonili törenlerde dahi her şeyle hafif dalga geçen halini, ben de İtalya’nın yaşayan en büyük yazarlarından Claudio Magris’ten dinlemiştim….

Fellini ile olduğu gibi böyle gene Magris’le Kemal; resmi ve cafcaflı bir törende yan yana gelmiş.
Yaşar Kemal gibi tıpkı Magris de kılık kıyafete boşveren bir insan...
Tören öncesinde İtalyan yazarın yakası, tesadüfen leke olmuş…
Yaşar Kemal, lekeyi uzaktan fark etmiş. Görmezden geleceğine, derhal jet hızıyla salonun öbür ucundan, kendisinin de az önce lekelediği elbisesinin yakasını göstermiş.
“Ortak konuştuğumuz bir dil yoktu” diye anlatmıştı bu kısa anekdotu Magris de bana ama iki ülkenin yıllarca hep “şanlı Nobel namzetleri” görülen bu iki olağanüstü yazarı, oracıkta lekeledikleri ceketlerini… birbirlerine karşılıklı taktıkları nişan gibi gururla gösterip dakikalar boyunca gülmüşler.
Muhatabının zihninde yer eden bu minik anıda da gene Yaşar Kemal’in o baştan çıkarıcı samimiyeti, dolaysızlığı, şakacı muzipliği var.

‘Dünyayı yeniden yaratmak sevinci’
Yaşar Kemal’i ilk, kendisi gibi “zamanın ötesinde bir boyut” içinde hatırladığım Cağaloğlu Cumhuriyet binasında görmüştüm.
Merdivenlerde tesadüfen karşılaşmıştık. Ben o zaman daha yeni yurtdışından yazan bir gazeteciydim. Yazılarımı ve röportajlarımı ilgiyle okuduğunu söylemişti.
Ah ne sevinmiş, ne sevinmiştim…
Yıllar sonra evine bir röportaja gittiğimde evinin de, kendisi gibi “sahiciliği” beni çok etkilemişti.
“Daha önce görmüş olduğum bir ev bu” diye anlatmışım Yaşar Kemal’in evrenini; “Dünyanın dört bucağında tanıdığım ... yazar evlerine benziyor. Buenos Aires’te Ernesto Sabato’nun, Santiago’da Jose Donoso’nun, İsrail’de Amos Oz’un evleri gibi bir ev burası.
Bahçe içinde ve ufak. Sade ve mütevazı. Büyük olmayan bir salon, küçük bir çalışma ve yatak odasından ibaret. Görkemini duvarları boydan boya kaplayan kitaplar ve tablolardan alıyor...
Bir duvarda Abidin Dino, Bedri Rahmi, Nuri İyem, Avni Arbaş, Füreya, Hikmet Andaş ve Selahattin Eyüboğlu’nun resimleri var. Diğerlerinde kitaplar, kırka yakın ülkede 380 baskı yapan Kemal’in kitapları, yirmi dilde çıkan değişik baskılarla rafları kaplıyor…”
Sözcüklerin efendisi “yazı” ile ilişkisini anlatırken bana “Dünyayı, insanları yeniden yaratmak çok hoşuma gidiyor” demişti:
“Düşlemek en hoşuma gideni. Günlerce, aylarca hiç yazmam, hep düş kurarım. O kadar tatlıdır ki, insan mestolur. Romanlarımı hiç yazmasam, ömür boyu bıkıp usanmadan düşlerdim. Uzun yıllar romanlarımı bunun için kafamda taşıyorum. Ama yazıp bitirdikten sonra dehşet seviniyorum.”
Bugüne değin hiç unutmadığım kâh neşeli, kâh hüzünlü geçen sohbetimizde kendisin-den “sevincin ve ışığın türkücüsü bir romancı” diye bahseden yazının büyük üstadına acil şifalar diliyorum.
Bir an önce sağlığına kavuşup aramıza dönmesi dileğiyle…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları