Yüksel Pazarkaya

Atatürkçü Olmak Erdem, Mantık, Yürek İster

31 Ekim 2008 Cuma

Sevgili üstadımız İlhan Selçuk, 15 Ekim tarihli PENCEREnin başlığında ince bir mizahla ABD ile AB Atatürkçü Oldular...diyor. Aynı günkü Cumhuriyette Elçin Poyrazların, Washingtondan verdiği haber ABD devleti bankacı oldu başlığıyla çıktı.

Daha sonraki günler Fransa Devlet Başkanı Sarkozynin de sosyalistolduğunu okuyoruz. Bu krizde hisseleri tepetaklak olan stratejik firmaların, fırsattan istifade yabancı ellere geçmesini her koşulda engelleyeceğini bildiriyor Sarkozy. Bu, onu sosyalistyaparsa, Almanyanın federal ve eyalet hükümetlerindeki tutucu bakanlar ve etkili politikacılar epeydir komünistoldular demektir. Bunlar yıllardır Alman firmalarının düşmanellere geçmemesi için yasal önlemler alınmasını öneriyorlar. Evet, Alman firmalarına talip olabilecek yabancıları aynen böyle düşman gözüyle görüyorlar. (feindliche Übernahme)

Bizimkiler bu krizde de babalar gibi satma kararlılığını gösterirken, Almanya çok önceleri, ulusal piyangonun özelleştirilemeyeceğine karar verdi. Bu altın yurmurtlayan tavuk, aynı zamanda Alman sporuna ve kültürüne sponsor.

Devletçiliği, devlet desteğini, özellikle Türkiye gibi ülkelere müdahale söz konusu olduğu zaman, çağdışıolarak ilan ederek yasaklayan ABD ve AB, devleti her zaman sermayenin ve kapitalizmin hizmetine sunmuştur. Liberal ya da serbest piyasa ekonomisi dediği zaman da yalnızca bunu anlamıştır. (Almanyada Ludwig Erhardın, geçmişte İskandinav ülkelerinde sosyal demokrat iktidarların uyguladıkları sosyal Pazar ekonomisi belki biraz farklıdır.) Yine ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda, devlet müdahalesi ve devlet desteği Batıda mübahtır.

Size, her şeyini yok pahasına sat, özelleştir, kurtul diye dayatırken, kendisi çıkarları gereği kıvırtan,Piyasaya müdahale etme diyerek sana müdahale ederken, şimdi devlet hazinesini (ki vergi mükelleflerinin parasıdır) trilyon dolarlık ve Avro’luk kurtarma girişimlerine koşan Amerika ve Avrupa, bununla elbette ne sosyalist, ne Atatürkçübir eğilime girmiştir. Tam tersine, vahşi kapitalizmin sömürüsüne devletin bütün olanaklarıyla yardım etmektedir.

Yaklaşık iki trilyon dolar buhar olmuştur. Şimdi bu para bir yandan küresellik adına bütün dünyadan, özellikle Türkiye gibi ülkelerden çekilirken, bir yandan da devlet alımları, destek ve güvenceleriyle tsunami şiddetinde tabandan tepeye, halktan iki trilyon doları iç eden zengine aktarılmaktadır. Bunun adı elbette devletçilik olamaz. Atatürkün devletçilik ilkesi, -ideolojisi değil, ilkesi!- halkın, yani geniş tabanın geçimi için, özel sektörün yapamadığı ya da yapmak istemediği yatırımları devlet eliyle gerçekleştirmektir. Bu, zamanında şeker fabrikası, basma ve ayakkabı fabrikası olmuştur; günümüzde yüksek teknoloji yatırımları olabilir. Ama devletin her dönemde asıl yükümlülüğü, eğitim, sağlık, güvenlik ve istihdam alanlarını kapsar.

Eğitimi, sağlığı ve güvenliği özelleştiren bir devlet, kendi gerekirliğinin, var oluş gerekçesinin altını oyar. Bu, özellikle doksan sonrası ulus devlet karşıtlığıyla da zaten ifadesini bulmaktadır.

Atatürkçü devletçilik lafla peynir gemisi yürütmeye benzemez. Dengeli bir bütçe, borçsuz bir Hazine ve sıfır enflasyonla özellikle eğitim, sağlık, güvenlik ve istihdam alanlarında yolsuzluğa şans tanımayan süreğen bir yatırım gerektirir. Buyursunlar, ister bizimkiler, isterse Batılı kriz ülkeleri bunu gerçekleştirsinler, alınlarından öpelim. Ama sırf Atatürkçü olmamak için bu yola girmeyeceklerini de adımız gibi biliyoruz.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları