Mustafa Balbay Özgür mü?

16 Aralık 2013 Pazartesi

Evet, artık demir parmaklıklar arasında değil ama özgür mü?
Bence de “serbest ama özgür değil”. Hiçbirimiz özgür değiliz. Adaletsiz bir sistemin bütün kurbanları serbest kalmadan bu ülkede hiç kimse özgür olamaz.
Düşüncesini özgürce konuşamadan, yazamadan, özgürce toplanamadan, baskı görmeyeceğine güvenerek sesini yükseltemeyen kişilerin toplumu özgür toplum olamaz.
Ama özgürlük gökten zembille inerek gelmez. Özgürlük bedeli ödenen bir mücadele ile alınır. Bağımsızlık da özgürlük gibi bedeli ödenen bir mücadeleyle alınır.
Mustafa Balbay büyük bir bedel ödedi. Beş yıllık hapis yatmak süreyle ölçülemez. O beş yıl kimisi için bir yaşam boyudur, kimisi için gecelerin çok uzadığı bir süredir. İşte bu noktada Balbay maratoncu olduğunu gösterdi. Dayandı. Toplumun gördüğü en önemli özellik budur.
Dayanıklılık.
Güç koşulların ağırlığını göğüsleyebilmek. Dayanıklılık. Evet, sürekli bir toplum desteği vardı. Unutmayan, unutturmayan toplum desteği Balbay’ın neyi temsil ettiğini biliyorlardı. Balbay o desteği çok iyi bildi, onunla büyüdü, içerden büyüyerek çıktı. Çıktığı anda da ikinci özelliği vurguladı:
Sorumluluk.
İçerde kalanların sorumluluğunu üstlendi. Tuncay Özkan’ı andı. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’yi andı, içerde kalanların mücadelesini üstlendi. İlk konuşmasında da çektiklerini kine dönüştürmeyen bir olgunluğu sergiledi:
Özgürlük, adalet, barış.
Bu denli haksızlığa uğramış, bütün haklı talepleri reddedilmiş bir gazetecinin evinden, eşinden, çocuklarından, mesleğinden koparılmasının yol açacağı isyan duyguları yerine bilgece bir işaret vermesi Balbay’ın uzakgörüşlülüğünün kanıtıdır. Bu duygularla geleceğe de parmağını uzatmaktadır:
“Artık kapıları açın”. Toplumsal barışın anahtarı budur.
Mustafa Balbay içerdeyken hiçbir zaman suçluluk duygusundan kurtulamadım. Onun içerde kalmasının bana düşen payını hep hissederek yaşadım. Bunu Mustafa’ya ne söyledim ne de yazdım. Ama onun içerde bunca yıl yatmasına karşı bir şey yapamamak çok ağır bir duygu oldu. Böyle de olması gerekirdi. Böyle de olması gerekir. Haksız yattığına inandığımız son insan çıkıncaya kadar bizler de suçluluk duymalıyız. Hayatımın manevi olarak en rahat zamanları hapiste olduğum zamanlardı. Evet, 12 Eylül yönetimi işbaşında ise bizim hapiste yatmamız onları kabul etmemiş olmanın kesin kanıtıydı.

***

Hapiste iken (1981- 1984 yılları) bana güç verenlerden birisi Nelson Mandela’dır.
Mandela 27 yıl hapiste kaldığı dönemde Mandela Üniversitesi’ni kurarak hapisteki gençlerin eğitimini örgütlemişti. Hapishane yaşayan bir organizma olmuştu. Onun mücadelesi yanında yakınma hakkını kendime vermiyordum. Geçenlerde bir kongre toplantısında söylediğim gibi,
“bir süre oturduğum devlet müsteşarlığı koltuğu bana şeref vermemiş, sadece yetki vermiştir ama düşüncelerim uğruna hapis yatmak bana şeref vermiştir”.
İşte önemli olan bunu bilinçle yaşamak, nerede olduğunu, neden orada olduğunu bilmektir.
Bana güç veren ikinci olgu, Stalingrad kuşatmasıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Nazi ordularının kuşattığı Stalingrad teslim olmamış, açlıktan ölen yüzbinlerce kişi son nefesine kadar dövüşerek esir olmayı reddetmiş, ölümü tercih etmişlerdir. Bu da hiç unutmadığım bir gerçeği tarihin belleğine kazımıştır:
Teslim olmayanlar ölmez.
Bu iki gerçek hapiste yattığım bütün sürenin en büyük destekçisi olmuşlardır.
Barış Derneği davasından birlikte yattığım arkadaşlarım her türlü güç koşula gerçekten kahramanca göğüs germişler, sonradan yaşadıklarımızı düşündüğüm zaman gözümde bir kez daha değer kazanmışlardır.
Ülkemiz bu güç günleri de atlatacaktır. Tarihin binyılları içinde, yüzyılları içinde onyıllar geçici süreler olmaktadır. Elbette yaşayanlar için bir yılın, bir ayın, bir haftanın, bir günün, bir saatin bile başka bir yeri vardır, başka bir önemi vardır. Ama o gün, o saat, o dakika gelir, tarihin saati yeniden kendi doğrusunda dönmeye başlar.
Gün dönmüştür, saat işlemektedir.

***

Mustafa Balbay artık sadece bir gazeteci değildir, sadece bir siyasetçi de değildir.
O, artık, haksızlıklara karşı mücadele etmenin, ayakta durmanın, güçlüklere dayanmanın simgesidir. Taşıdığı yeni sorumluluk eskisinden çok daha büyüktür.
Şimdi, nerede duracağı, neler yapacağı eskisinden daha önemlidir.
Ülkemizin geleceğinin bu güç birliği ile, bu birleşik enerji ile daha uygar, daha özgür, daha adaletli, daha demokratik, daha emekten yana bir yere gelmesi için el ele verelim, birlikte çalışalım ve yarınlarımızı hak edelim.
Mustafa Balbay kardeşime, eşine, çocuklarına mutluluklar diliyorum.
Önümüzdeki günlerin ortak başarı günleri olmasını diliyorum…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları