İtalya’da İsyan Günleri…

16 Aralık 2013 Pazartesi

Paolo Serantino’nun “La Grande Bellezza” (2013) isimli muhteşem filmini, iki hafta önce izlediğimde, hem “bu bir başyapıttır” saptamalarına katılmış, hem de, “evet, işte İtalya’nın bir yüzü bu” diye düşünmüştüm. Peki, ya öbür yüzü? Pazartesi günü başlayan, Il Giornale gazetesinin bir yorumcusunun sözleriyle “nereden geldiği, nereye gittiği, ne istediği, kimlerden oluştuğu, ne kadar kendiliğinden olduğu belirsiz, bu yüzden de İtalya’nın seçkinlerini (bu birinci yüzü-EY) fena halde ürküten” protesto eylemleri bu sorumun cevabını verdi. İtalya’nın öbür yüzü de sokaklarda...

La Grande Bellezza
Serantino’nun filminin üç ana karakteri var. Biri, ilkini yazdıktan kırk yıl sonra artık bir ikincisini yazamaya enerji, ilham bulamayan, bu yüzden gazeteciliğe dönmüş “ünlü” bir romancı, son derecede zevkli giysileriyle dikkatimizi çeken Jep Gambardella. İkincisi, İtalya’nın, orta yaşı çoktan geçmiş, zamana botoksla direnirken gürültülü partileriyle, hareketli cinsel yaşamlarıyla, anlamsız siyaset ve sanat tartışmalarıyla gününü gün eden yüksek sosyetesi. Üçüncüsü ise Roma. Ancak bu turistlere sunulanın arkasındaki, yalnızca “bilenlere” açık üst sınıfların, aristokratların, gizemli güzelliklerle dolu Roma’sı.
Film boyunca, Jep geçmişini, hayatının geldiği noktayı, büyük aşkının kendisini neden terk ettiğini anlamaya çalışırken biz o mekânları ve insanları, onun kimi zaman hüzünlü, kimi zaman aşağılayıcı, alaycı, çoğu zaman boş anlamsız bakışlarıyla izliyoruz. Jep’in gözleri, “bir entelektüel için yaklaşan ölümden daha korkutucu olan, anlamsızlaştığının ayırdına varmak değil midir” der gibidir film boyunca. Colosium’a bakan lüks apartman katına girerken karşılaştığında terzisini sorduğu, ama kendisini görmezden gelen, balkonunda karışık cinsel olaylar yaşanan komşusu ise sonunda tutuklanırken Jep’e “Ben sizi yöneten kişiyim. En iyi terzi de şudur” diyecektir...
Filmde, “We no speak Americano” müziğine, gençlerden daha çok eğlenebildiklerini kanıtlamak istercesine enerjik biçimde dans eden son derecede şık tipler, sosyetik “komünist” yazarlar, boş konuşan postmodern sanatçılar, başarısız entelektüeller, geleceğin papası olması beklenen, ama her ağzını açtığında karmaşık bir yemek tarifi vermeye çalışan kardinal, çoktan uykuda olması gereken saatlerde babasının zoruyla misafirlerin önünde, saçı başı, elbiseleri boya içinde, ağlayarak resim yapan (“Ama milyonlar kazanıyor” diyor Jep, yanındaki kadına) küçük kız, kırk yaşını geçmiş olmasına karşın babasının kulübünde inadına striptiz yapmaya devam eden (az sonra intihar edecek) kederli bir kadın, Roma’ya aziz olmak için gelmiş 100 yaşın üstünde, Rahibe tipinde, yalnızca yerde yattığı zaman uyuyabilen, yalnızca bitki kökü yiyen, hemen hiç konuşmayan bir rahibe, bir zürafayı bir anda yok eden bir sihirbaz, daha birçok grotesk, komik, acınası son tahlilde anlamsız insan, sürekli dönen bir müzik, renk kaleydoskopu içinde gözlerimizin önünden, geçiyor.
Hem Jep’in yaşamı, hem İtalya kapitalizmi, egemen sınıflarıyla birlikte, filmin bir sahnesinde Jep’in uzun uzun seyrettiği, iki yıldan fazladır yarısı sulara gömülü yatan “Costa Concordia” gemisi gibidir; kimse onu çıkarmaya değer bulamadığı için çürümeye devam ediyor...

‘Forconi’ ve en yoksullar
Beş yıldır derin bir resesyon yaşamakta olan İtalya’da kemer sıkma politikalarına, küreselleşmeye, yoksulluğa, yönetici sınıfın yolsuzluklarına, küstahlığına karşı pazartesi günü patlak veren eylemler, kuzeyde Torino’dan güneyde Sicilya’ya kadar tüm ülkeyi (Il Manifesto, 14/12/2013) hafta boyunca sarsmaya devam etti.
“Yaba Hareketi (Forconi)” olarak adlandırılan eylemcilerin, “Hepiniz evinize gidin” (politikacılara) “Biz Roma’ya geliyoruz” sloganıyla, bu hafta Roma’da ulusal bir miting düzenlemesi bekleniyor (Reuters).
Geçen yıl Sicilya’da yüksek vergilerden yakınan bir grup çiftçinin kurduğu Forconi, La Stampa, La Reppublica, Gazette del Sud, Il Manifesto gibi gazetelerin aktardığına göre geçen hafta ülke çapında, çiftçileri, kamyoncular birliğini, işsizleri, sendikalı işçileri, düşük ücretle çalışanları, küçük işletmeleri, dükkâncıları, öğrencileri, neofaşist grupları, “ultraları” (taraftar gruplarını) küreselleşme karşıtlarını, bir araya getirmeye başlamış görünüyor.
Il Manfesto’nun yazarlarından Marco Revelli, kendi kenti olan Torino’daki eylemcilerle ilgili olarak “İlk bakışta neofaşist zorbalar gibi görünüyorlar, buna uygun bir dil kullanıyorlar. Ama bunlar ülkenin en yoksul kentlerinden birinin en yoksul kesiminden ve hızla yoksullaşmakta, evini, işini kaybetmekte olan orta sınıflarından oluşuyorlar” diyor. Revelli’nin kaygıları özetle şöyle: Solda en yukarda kullanılan dille burada kullanılan kaba dil arasında büyük bir fark var. Ama faşistler bu kaba dili kullanabiliyorlar. Bu öfkeli kitle bunlara bırakılırsa yine çok yazık olacak.
Torino’da üç büyük işçi sendikasının ortak açıklamasına bakınca da insan, “evet yazık olacak” diyor. Açıklama şöyle: “Bu gösteriler bir işe yaramaz. Somut önerileri, temsil ilişkileri yok. Kafaları karışık, çünkü yeterli birikimleri yok” (Gazette del Sud. 10/12). Halbuki bu insanların yanına giderek, onlarla birlikte yürüyerek, öfkelerine biçim ve anlam vermek, önerilere dönüştürmeye çalışmak varken...
Protestolar devam ederken Milano, Torino, Bolzano’da ve başka kentlerde, polisin kasklarını çıkararak coplarını kınına sokması (del Sud) polis sendikası başkanının, “İki tarafın da çıkarları aynı, kemer sıkma politikalarına ve hükümete kızgınlar” açıklaması (Financial Times) gibi çok ilginç gelişmeler de yaşanıyor. Bunun üzerine, Beş Yıldız Hareketi’nin lideri komedyen Beppe Grillo polise, “Bu politikacıları artık korumayın, göstericilere katılarak, artık gerçek bir değişimin belki de devrimin başlayabileceğini gösterin” çağrısı yapıyor (Internaional Business Times). Hükümet Grillo’yu sorumsuzlukla suçlarken Berlusconi’nin partisi protestoculara yaklaşmaya çalışıyor ama La Reppublica’nın aktardığına göre, Forconi’nin lideri Mariano Ferro, “Bize yardım etmek istiyorsan, televizyonlarında yer ver, derdimizi anlatalım” deyince geri basıyor.
Roma’daki, La Spienza Üniversitesi’nden Prof. Antimo Farro da protesto eylemlerini, “Gezi” ve Wall Street’teki “İşgal Et” eylemlerine benzetiyor… İtalya’nın öbür yüzü kendini öfkeli bir ifadeyle gösterirken, içişleri bakanı “sokak isyanlarından” söz etmeye başlıyor” (Gazette del Sud 12/12).  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları