Yoksul evde şiddet daha fazla

07 Kasım 2010 Pazar

Çocuk ve şiddet üzerine bilimsel çalışmalar yapan sosyal antropolog, Ankara Üniversitesi Kültür Şube Müdürü Meryem Bulut, söylenenin tersine çocuklarımıza gözümüz gibi bakmadığımız kanısında. Aile içinde çocuğa şiddet uygulamanın “cahillik” olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Meryem Bulut’a göre, şiddet uygulamanın bir eğitim şekli değil, suç olduğuna dair kültürel değerlerin ön plana çıkarılması gerekiyor. Bulut ile uzmanlık alanı ve çocuklara yönelik şiddet üzerine konuştuk.

- Siz sosyal antropologsunuz. Uzmanlığınızın özellikle günümüz açısından işlevselliğini açıklayabilir misiniz?

- Sosyal antropoloji her şeyden önce bir kültür bilimidir ve yaşamdaki her şey konusudur. Bir toplumu değerlendirmek için hem bütün bir yapıyı hem de toplumun iç dinamiklerini analiz etmek gerekir. Her toplumda hem ortak hem de farklı etnik gruplara ait örneğin çocuğa karşı şiddet uygulama konusunda olduğu gibi çeşitli gelenek ve görenekler vardır. Bu gelenek ve görenekler kendiliğinden ortaya çıkmazlar. Sosyo-ekonomik koşulların yansıması olarak içinde yaşadığımız toplumda varlıklarını sürdürürler. Bazıları ortaya çıktıkları dönemdeki işlevselliklerini yitirmiş olabilirler. İşlevselliklerini yitiren geleneklerin kimse neden ortaya çıktığını bilmez ama varlıklarını sürdürürler. Bunların kökeninin açığa çıkartılması gerekir.

- Ankara Altındağ’da yaptığınız bir alan çalışması üzerinde temellenen “Şiddet ve Çocuk” adlı çalışmanız öncesi gerçekleştirdiğiniz düşünsel ön hazırlıktan söz edebilir misiniz?

- Şiddet ve Çocuk adlı araştırma, hocam Pof. Dr. Zafer İlbars’ın önerisi ve katkısı ile gerçekleşmiştir. Araştırmada önemli olan çocukların kendi dillerinde yaşadıklarını tanımlamalarıydı. Yaşadıkları aile içi şiddeti, şiddet sonrası yaşadıkları duygularını nasıl tanımlayacaklardı. Ailelerine yönelik öfkeleri var mıydı? Geleceğe yönelik hayallerini kendi dillerinde nasıl ifade ediyorlardı. İnsanın doğasında var olmayan şiddeti kendileri uyguluyor muydu? Şiddet uygulaması çocukların cinsiyetlerine göre farklılaşıyor muydu? Şiddet nedenleri hangi konularda yoğunlaşıyordu. Sosyo-ekonomik düzeyin yanı sıra kültürel değerler, şiddetin uygulanmasında ve uygulanma biçiminde farklılık yaratıyor muydu? Bu soruların yanıtını aramaya yönelik bir hazırlık süreci oldu. Yapılandırılmamış sorular kullanarak, çocukların kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri araştırma olmasına çalışıldı.

- Aynı çalışmanızda, çocuğa yönelen şiddette, babalar ve annelerin tavırlarında ekonomik ve kültürel gelişmişlik açısından ayrımlar saptamışsınız. Örneğin, gecekonduda oturan babalar, çalışmayan annneler çocuklarına daha fazla şiddet uyguluyorlarmış. Herhalde buna “cahillik” deyip geçemeyiz, değil mi?

- Aile içinde çocuğa şiddet uygulamayı “cahillik” olarak değerlendiremeyiz. İnsanlar, sosyal çevrelerinden yalıtılmış olarak yaşamadıklarından, bölgesel, etnik, toplumsal ve ekonomik koşullar, çocuk yetiştirme örüntülerini dolayısıyla çocuğa şiddeti etkilemektedir. Çocuğa şiddet uygulamanın arkasında işsizlik ve düşük gelir düzeyinin yanı sıra şiddetin gerekliliğine yönelik kültürel inançlar yatmaktadır. Tüm ailenin aynı odayı hatta aynı yatağı paylaştığı gecekondu tipi evlerde yaşayan ve işsiz olan anne ve babalar, çocuklarına daha fazla şiddet uygulamaktadırlar. Yoksulluk, işsizlik, düşük eğitim düzeyi iç içe geçtiğinde şiddet kısır bir döngüye dönüşmektedir. Üstelik uygulayanın, bir zamanlar kurban rolünde olduğu bir kısır döngü olmaktadır. Bu döngüyü tersine çevirecek koşullardan birisi kadınların eğitim düzeyinin yükselmesi ve çalışma yaşamlarının olmasıdır. Bu durum kadınların yalnızca aile içi şiddete karşı değil, yaşamın her alanındaki şiddete karşı duruşlarını oran olarak yükseltmektedir. Tek başına kadın eğitimi yeterli midir? Kesinlikle yeterli değildir. Ancak şiddete karşı duruşun önemli bir yönüdür.

- Çocuklarına “gözü gibi bakan” bir halk neden özellikle son 30-40 yıldır şiddete kapılıp gitti sizce?

- Bu halk çocuklarına gözü gibi bakmamıştır. Geçmişte yalnızca bu halk değil başka halklar da çocuklarına gözü gibi bakmamıştır. Tarihsel süreçte çocukluk için övünülecek deneyimler yoktur. “Dayak cennetten çıkmadır”, “Kızını dövmeyen, dizini döver”, “Annelerin vurduğu yerde gül biter” özdeyişleri bunların göstergeleridir. Ülkemizde çocuklar, aile ortamlarında, okullarda ve çalıştıkları yerlerde “eti senin, kemiği benim” anlayışına uygun olarak cezalandırılmışlardır. Çocuğa karşı özenli davranmak orta ve üst sınıftaki insanlara özgüdür. Son yıllarda şiddetin sıklıkla gündeme gelmesi değişmenin göstergeleridir. İnsanların algılarının değiştiğini söyleyebiliriz. Geçmişte şiddet olarak görülmeyen davranışlar şiddet olarak görülmeye başlamıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları