Mumcu ‘Kral Yas’ına Ne Derdi?

25 Ocak 2015 Pazar

Rastlantı bu ya Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın yası tam Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümüne denk düştü.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde, dünyanın en çağ dışı şeriat devleti lideri için bayraklar yarıya indi.
“Yas” tanımayan Suudi Arabistan’ın kendi bayrakları yarıya inmezken “T.C. bayraklarının” yarıya inmesinde sakınca, beis görülmedi…
Gel şimdi Mumcu’yu anma.
Uğur Mumcu’nun ’80’lerde kaleme aldığı şu satırlara bakın: “Son yıllarda Türkiye, kuruluş amacına yabancı bir siyasal yörüngeye doğru sürükleniyor. ‘Laik’ nitelikteki Türkiye Cumhuriyeti, ‘İslamcı’ Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın kuruculuğuna öncülük ettiği ‘İslam Konferansı’na katılıyor. Birleşik Amerika Devletleri ile tam bir dayanışma örneği veren Suudi Krallığı, İslamcı ideolojisini, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne benimsetiyor.”
“Laik” Türkiye Cumhuriyeti’nin vaktiyle İslam Konferansı’na katılmasını dahi yadırgayan Mumcu, bugün bayrakların yarıya inmesini acaba nasıl karşılardı?
Cuma namazları ertesi 20 hafta toplam 1000 kırbaç ve on yıl hapis cezasına çarptırılan Raif Badawi gibi muhaliflerin acımasızca bastırıldığı, kadın haklarının esamisinin okunmadığı bir ülkeye gösterilen bu cömert ve ön koşulsuz saygıya, kayıtsız dayanışmaya acaba ne derdi?
Bu kerte sonrasında daha önümüzde görebileceklerimizi gözümüze sokarak “köprüden önce son çıkış” uyarılarıyla bir kez daha bizi dürter miydi yoksa o benzersiz kara mizah anlayışıyla gözümüzden yaş gelene dek güldürür müydü?
Bu soruların yanıtı yok. O 22 yıldır bizimle değil. Ama düşünceleri ve erken uyarıları, tespitleriyle hâlâ çok güncel ve de canlı.
O kadar ki önümüze işte böyle bir haber düştüğünde hâlâ “Acaba Uğur ne derdi? Şunu keşke Uğur’un kaleminden okusaydık!” diyebiliyoruz.

İletişimciydi
Dün Cumhuriyet bu yüzden, ölümünden nerdeyse çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen, bir Uğur Mumcu özel sayısı olarak çıktı...
Onu yakından tanıyan, birlikte kalem arkadaşlığı yapan tüm meslektaşlarının döne döne vurguladıkları nokta; Uğur’un dünden bugünü görmesi ve bugün yaşananlara projektör tutmasıydı.
Manşette “Öldüremediler” sözü bir çırpıda aslında her şeyi özetlemekteydi…
Zamana meydan okuyan sıradışı öngörülerinin ötesinde “Uğur Mumcu’yu hâlâ bu denli canlı kılan ne?” sorusunu düşündüğümde ilk aklıma gelen özelliği onun “süper iletişimciliği” oluyor.
İnternette Uğur Mumcu’nun katıldığı eski açık oturumların videoları var.
Herhangi birini açıp bakın….
Hele de o yıllar “televizyonun kalıpsal buzul çağı” tartışma programlarında katılımcıların hepsi birer sfenks gibiyken yalnız o canlı!
Kalemi gibi söze fevkalade hâkim, hızlı, seri, esprili ve eğlenceli.
Kameraların izleyiciye döndüğü her saniyede, Mumcu’nun o heyacanlı, inançlı, gür sesiyle yaptığı tartışmaların ne ölçüde yaygın bir ilgi ve heyecanla izlendiğini görmek mümkün.

‘Parlamenter faşizm’den yılmadı
Mumcu’yu bugüne değin kalıcı kılan bu “etkin iletişimciliği” ile at başı giden bir diğer özelliği de kuşkusuz “otosansür” tanımamasıydı.
Unutmayalım ki “eski Türkiye”de de gazetecilik çok zordu.
Mumcu, Türkiye’deki rejimi “parlamenter demokrasi” olarak değil “parlamenter faşizm” ve “arabesk demokrasi” olarak betimlemekten kaçınmayan bir gazeteciydi.
Buna karşın o sert “parlamenter faşizme” bir gün dahi taviz vermedi.
Sözünü hiç sakınmadı, kendini kısıtlamadı.
Siyasi yasaklar ve düşünce suçuna sonuna dek karşı çıkan bir aydın olarak demokrasiyi biçimsel bir “sandık ritüeli” olarak değil, öncelikle bir “özgürlük meselesi” olarak gördü.
Bu sahici “demokrasi” istemi, onun “özü sözü bir” kimlikle gazetecilik yapmasına ve bu dolaysızlığı, gerçekliği okura geçirmesine olanak sağladı….
Okurlar; Mumcu’nun yaşamın gerçekleri karşısında hiçbir zaman eğilip bükülmeyen tavrını görüyor, bundan haliyle çok etkileniyordu.

Güvenilir gazeteciydi…
“Gazetecinin” derdi Uğur Mumcu; “Güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere/güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.”
Mumcu’nun “güvenirliliğinden” okurlar hep emin oldular.
Bu yüzden Uğur Mumcu’nun sözünün ve söylediklerinin ilk günden daima çok farklı bir ağırlığı oldu.
İlaveten alabildiğine geniş bir siyasi vizyon sahibi olan bir gazeteciydi.
“Gazetecilik siyasi işlevin parçasıdır” diyordu: “Gazeteciliği tek başına gazetecilik olarak görmüyorum. Siyasi kavganın, siyasi mücadelenin bir yeri, kürsüsü olarak niteliyorum.”
Tüm bu özellikleri Uğur Mumcu’yu onu sevenlerin ve halkının “vicdanı” yaptı. O, aydınlık Türkiye peşinde koşan herkesin vicdanıydı.
Uğur Mumcu’yu çok ama çok özlüyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları