Yanlışa Yuvarlanmak!

26 Ocak 2015 Pazartesi

Charlie Hebdo katliamı sonrası yaşananlar ve diğer gelişmeler AKP’nin ipliğini iyice pazara çıkaran birer ayraç oldu.
Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın olaya ilişkin tutum ve davranışları, Türkiye’yi içte ve dışta büyük yanlışlarının oluşturduğu bir ateş topuna dönüştürüyor ve hızla baş aşağı yuvarlıyor.

***

Türkiye, hukuk devleti, kadın-erkek eşitliği, düşünce özgürlüğü ve din-devlet ilişkileri ya da laiklik konusunda AB ve ABD’de geçerli evrensel değerlerden uzaklaşıyor.
Bu uzaklaşmayla birlikte koşut olarak son günlerin AKP Türkiyesi, uluslararası düzlemde açıkça İslam dünyasının baş savunucusu ya da sözcüsü kesiliyor. Cumhurbaşkanı-Başbakan ikilisi, birilerince yetkili kılınmışçasına, din adına dünya ile hesaplaşmaya, giderek savaşmaya kalkıyor; bu konuda kendilerini görevli sayıyor. Oysa bu tutum tam bir kendi kendine gelin-güvey olma durumudur. Çünkü, Filistin dışında Türkiye’yi açıkça destekleyen tek bir İslam devleti yok.
Hebdo süreci, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan olarak Davos’ta yaptığı ünlü one minute sözleriyle başlayan Yahudi karşıtı çıkışının çok daha aşırı noktalara taşınmasına yol açıyor. Filistin konusundaki tutumuyla haklı olan Türkiye, bu politikasını da doğru yönetemediğinden hiç hak etmediği büyük bir yanlışa savruluyor; dünyanın gözünde giderek Yahudi düşmanlığı yapan ülke görüntüsü veriyor.
Üstelik bu görüntü, Suriye politikası tam anlamıyla başarısız olmuş ve yalnız kalmış olan Türkiye’nin yurtdışında terör örgütleriyle yakın olduğu algısının güçlendiği günlere denk geliyor. Cumhurbaşkanı’nın geçen perşembe Somali’de Türk heyetinin kalacağı otele yapılan terör örgütü bağlantılı canlı bomba saldırısına “Ben bir Müslümanım” diye karşılık vermesi, dış politikanın içine yuvarlandığı acıklı durumu ve ölümcül tuzağı bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Bu ülkenin genciyle, emekçisiyle onlarca insanının kazalarda ya da polis kurşunuyla ölümü karşısında tamamen duyarsız kalan AKP iktidarının, Suudi kralının ölümü üzerine ulusal yas ilan etmesi yanlış gidişin gerçek yüzünü bir kez daha sergiliyor.

***

Ülke içinde olanlar dış gelişmeleri tamamlıyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıları, yalnızca 22 yıl önce çok güçlü kalemi Uğur Mumcu’yu ve çok sayıda yazarını kör teröre kurban veren bu gazeteye özgü kalmıyor, gerçekte, yerlerde sürünen basın özgürlüğünün de köküne kibrit suyu konulması anlamına geliyor.
Çözüm süreci, Cizre’de derin devlet, PKK ve Hüda Par üçlüsü arasında haftalardır süren savaş ortamından bir türlü çıkarılamıyor.
Özel yaşama karışılması ivme kazanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, midye yenmesinden erkeklerin küpe takmasına uzanan pek çok konuyu dince uygunluk ya da fetva düzlemine yerleştiriyor. Bunu, toplumsal dokunun içten içe yapısal değişimi tamamlıyor. Örneğin, kimi yerleşim yerlerinde ilköğretim öğrencileri, din dersi ödevi olarak anne ve babalarının, başta namaz kılmak olmak üzere, İslamın kurallarına uyup uymadıklarını gözlemliyor ve gerekirse onları uyarıyor. Evdeki durumu öğretmenlerine ilettiklerinde ödüllendirilen öğrenciler, böylece ister istemez muhbirlik deneyimi kazanıyor, iletişimde uzmanlaşıyor!
Önceleri bir Karadeniz türküsü, “Gökteki yıldızları sayalım elli elli; Bu dünyadan fayda yok, öbürü de şüpheli” diyebiliyordu.
Şimdilerde bir başka Karadeniz türküsü, toplumun geçirmekte olduğu büyük kültürel değişimi bakın nasıl yansıtıyor: “Karadeniz üstüne kara kara bulutlar; Bu dünyadan vazgeçtim ahrette umut var!”
Böylelikle, İspanyol faşistlerinin viva la muerte (yaşasın ölüm) söylemi, işlenerek ve süslenerek körpe beyinlere yerleştirilmek mi isteniyor?

***

Bu yanlış gidişin sınırları da sonu da belirsiz.
Yinede ısrarla özgürlüğü,eşitliği, aydınlığı ve dayanışmayı, kısaca doğruları sonuna kadar savunarak geleceğe umutla bakmak ve Nâzım gibi, yaşamak güzel şey be kardeşim demek gerekiyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları