İlhan Selçuk

Nârına Yan!..

27 Temmuz 1981 Pazartesi

PENCERE

Nârına Yan!..

Kaygılı mıydı, öfkeli miydi, ikircikli miydi, tepkili miydi, edilgin miydi, anlayamadım? Durgundu, ama içinde bir şeyler kaynaşıyordu. Sigarasını sol elinde tutuyordu. Sağ elinde bir tespih vardı. Şakur şukur çekiyordu. Sordum:

- Neyin var?

- Neyim olacak?

- Öyle görünüyor ki bir şeyler düşünüyorsun...

- Evet.

- Derdini anlatmayan derman bulamaz.

- Bak anlatayım. Biliyorsun son günlerde geçim derdine düştük. Benim aylık, üç çocuğa bir de bize yetmiyor. Çocuklardan birisi ortada, biri lisede... Kitap, defter, üstbaş, harçlık, dünyanın parası.. Belli bir gelirimiz var. Harcamalar artıyor, gelir yerinde sayıyor. Ne yapalım, diye kara kara düşünürken radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde reklamlar başladı: “Yüzde elli faiz, 10 koy 5 al, bir yılda paranı yarı yarıya çoğalt, sıkıntıyı bırak yaşamaya bak..” Reklamları dinlerken kafamda bir şimşek çaktı. Yahu hanım, dedim, senin şu rahmetli annenden kalan gümüşler duruyor mu? Kadıncağız şaşırdı. Ne yapacaksın gümüşleri? Keh, keh güldüm.. Nerede onlar? Sandığın dibinde. Benim de Yalova’nın ötesinde babadan kalma küçük bir tarla var ki, ihtiyarlık günlerine saklıyordum. Bir de salondaki dededen kalma değerli bir ayna.. Hepsini okuttum, parayı faize yatırdım. Her ay gidip aylık gelirimi alıyorum. Oooh!.. Bunca yıllık devlet memuruyum, maaşımın iki katı elime geçiyor: Ama içimde bir kurt durmadan yüreğimi kemiriyor; ulan “Bunca yıllık ben, faizcilik mi yapacaktım?” diye.. Sonra efendim, aradan çok geçmedi, şimdi gazetelerde okuyorum: Faiz oranları düşürülecekmiş. Peki, ben ne haltedeceğim?

*

Sordum:

- Gümüşleri, aynayı, tarlayı kaça sattın?

- Sorma.. Alıcılar çok nazlıydılar, yarı yarıya gitti...

- Kime gitti?

- Ne bileyim yahu? Şuna, buna...

- Hangi şuna buna?

- Söyletme beni...

- Bak kardeşim! Kapitalizmin bunalıma girdiği dönemlerde olur böyle şeyler... Herkes malını, mülkünü satışa çıkarır. Hani “Paranın maldan kaçışı” dedikleri var ya, işte o süreç yaşanır. Yalnız sen mi yapıyorsun bu akıllılığı? Darda kalan orta ve küçük işadamı da çiftini, çubuğunu, atelyesini, makinesini, fabrikasını, şirketini satıyor. Bu satılanlar büyük sermayenin daha açık deyişle para-babalarının eline geçiyor. Hem paralar, hem mallar, birkaç odağın elinin altında toplanıyor. “Sermaye temerküzü” dediğimiz olayın bir çeşididir bu...

- Peki, sonra ne olacak?...

- Ne mi olacak? Toz duman dağılıp, ortalık durulunca bakacaksın ki büyük daha büyümüş, küçük daha küçülmüş...

- Bizim gümüşler, babadan kalma tarla, dede yadigârı ayna?..

- Hepsinin nârına yan...

Tespihini cebine koydu, sigarasını söndürdü:

- Bari, dedi, faiz oranlarını hemen düşürmeseler keratalar..

*

Olayları çok hızlı yaşıyoruz. Bir ekonomi el kitabının satırları gibi günlük yaşantımız.. Ne var ki sermayeciliğin bu türlüsü ve bu ivmesi başka ülkelerde pek görülmedi. Ekonomik düzen bu hıza dayanır mı, çatlar mı, bilemem?..

(27 Temmuz 1981 tarihli yazısı)
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları