Kral Öldü! Yaşasın Entrika!

29 Ocak 2015 Perşembe

Suudi Arabistan Kralı öldüğünde Londra’daydım. Milli yas ilan edip, bayrakları yarıya indiren İngiliz hükümetine karşı medya ve millet öfkesini kusuyordu.
İnsan haklarını, hele hele kadın haklarını yok sayan bir tiran için bayraklar yarıya indirildi, hükümet ikiyüzlülükle suçlandı ama Londra’da elbette tiyatrolar kapanmadı. Çünkü tiyatro, sahne olayı bir sanattı.Ödenekli ya da ödeneksiz; dram, komedi, fars, müzikal, dans, opera, hiç fark etmedi...
Sahne gerçeğinin, politik ikiyüzlülüğün üstünde olduğunun bilinci egemendi ne de olsa. Sahne sanatlarının “Perde asla kapanmaz”, “Gösteri her daim devam eder” kutsalı; çıkar ilişkilerinden daha önemliydi.

Eleştiri özgürlüğü
Sahne sanatlarının özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutanlar, başka tüm “kutsalları” eleştirmekten hiç ama hiç geri kalmadılar.
Birkaç güne sığdırdığım sayısız oyun arasında özellikle ikisi beni şaşkına çevirdi. Şaşkınlığım eleştirinin sonsuzluğunaydı.
Biri İngiltere’deki monarşiyi çok ciddi bir biçimde ele alıp tartışmaya açıyor; kraliyet ailesinin bugün yaşayan tüm fertlerini ima ederek değil, isimleriyle cisimleriyle ele alıyor; onlara gerçek olup olmadığını bilmediğimiz özellikler, nitelikler katıyor; varsayımlarda bulunuyordu.
İkincisi ise yıllardır popülaritesini koruyan bir müzikaldi ve Hıristiyan dünyasına ait bir tarikatı, bir dini inancı kılıktan kılığa sokuyordu.

Kraliçenin ölümünden sonra
“Sanki hiç ölmeyecekmiş gibiydi... Sonunda ölebildi...”
Bu sözlerle ve Kraliçe Elizabeth’in cenaze töreniyle başlıyordu “King Charles III” -“Kral 3. Charles” adlı oyun. (Bende şok!)
Charles birkaç gün sonra kral ilan edilecektir. O sıralarda hükümet basın özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa tasarısını parlamentoya kabul ettirmeye çalışmaktadır. Kralın onayı gerekmektedir. Ancak Charles kendi ve ailesinin çıkarlarına ters de düşse basın özgürlüğünün kısıtlanmasına karşıdır;onay vermeyecektir. Öyleyse?
Entrikalar dünyası: Prensler William ve Harry kışkırtılır. William’ın karısı Kate, Lady Macbeth kadar olmasa da kocasını kral yapmak için kolları sıvar... Komik bir Camilla ve Diana’nın ruhu arasında, tüm aile fertleri eleştiri oklarına hedef olurken... Olmak ya da olmamak?

İfade özgürlüğü ve yolsuzluk
“Basın özgürlüğünü kısıtlamak, bir ülkede yolsuzluğun artırılmasına yol açmaktır...”
Charles bu gerekçeyle yasaya karşı çıkarken hükümetin derdi başkadır: Susup, hükümetin her dileğine evet diyen bir krala evet; ama benden olmayan monarşiye hayır!
Basın özgürlüğünün sınırlarını; özel yaşam hakkı, kamunun bilgilendirilmesi haklarını tartışan oyunun yazarı Mike Bartlett. Shakespeare’in oyunlarına (Kral Lear, Hamlet, Macbeth’e özellikle) referanslar var. Sahnedeki hayalet, Hamlet’in babası değil, Diana’nın ruhu! Eseri muhteşem bir biçimde sahneye koyanı ise Rubert Goold. Bütün ekip muhteşem. Tim Pigott-Smith (Charles).
Bu çok kışkırtıcı oyunda söylenen ve sorgulanın binde birini, bizim ülkemizde yönetimdekilerle ilgili söyleyemez, soramazdık ya da söylemeye kalkan çoktan hapsi boylardı. Bir başka sahne olayı -bu kez müzikal-“The Book of Mormon” ise Mormon tarikatını, onların örf ve âdetlerini, gülünçlüklerini müzik ve dans içinde ele alırken İsa Peygamber de “show” dünyasının acımazsızlığından payını alıyordu. Hem de yıllardır, her gece!
Ve kimse ama hiç kimse, inançlı ya da inançsız, kralcıdan çok kralcı ya da monarşi düşmanı, kimse tiyatroları basmıyor, ölüm tehditleri yağdırmıyor, elinde pala insan kovalamıyordu. Çünkü en cahili bile bunların “kurgu” olduğunun farkındaydı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları