"Şehircilik Günü" afişi

06 Kasım 2008 Perşembe

Yarın Dünya Şehircilik Günü...

MSGSÜnün ev sahipliğinde 6-8 Kasımda yapılacak kolokyumun konusu ise Kentsel Yeniden Yapılanmada Kazananlar, Kaybedenler...

Şehir Plancıları Odasının (ŞPO) bu konuyu yerel yönetim seçimleri öncesinde gündeme getirmesi iyi oldu. Çünkü yakında medya adaylara sormaya başlayacak; projeleriniz nelerdir?

Onlar da kentleri nasıl yeniden yapılandıracaklarını(!) anlatacaklar. Şehirciliğin baş uzmanı kesilerek akıl almaz p(i)lanlarına ve uçuk kaçık procelerine oy isteyecekler.

Oysa, uygar toplumlarda belediye başkanlarının kenti nasıl altüst edeceklerine değil, korunması gereken kimlik ve yaşam değerlerini nasıl geliştireceklerine bakarlar. Bu nedenle yeniden yapılandırmak yerine, tarihsel birikimlerini çağdaş uygarlıkla nasıl uyumlu buluşturabileceklerini merak ederler...

Bizde ise kenti koruyacağım diyenler değil, yeni bir kent yaratacağım diyenler seçim kazanıyor. Bu da hep daha yüksek, daha yoğun yapılaşma anlamına geldiğinden, 50 yıllık rant demokrasisinin görüntüsü daha fazla apartmanlaşmadan ibaret...

Gerçi kentlerimiz, 1950lerden 80lere merkezi hükümet planlarıyla ve imar aflarıyla betonlaştı. Tarihin armağanı kimlikli kent dokuları, yık-yap-sat sektörünün arsalarına dönüştüler...

Bunun doruğa tırmandığı, hatta apartmanların bile gökdelenleştiği 80 sonrasının baş günahkârları ise belediyeler. Çünkü, az sayıdaki kimi duyarlı kadroların dışında, belediyecilerin çoğu imar yetkilerini kentleri için değil, inşaat sektörünün beklentileri için kullandılar.

Hükümetler de aynı tutumu yasal güvencelere bağlayınca, ŞPOnun 2008 teması için en kısa şu söylenebilir: Türkiyedeki 60 yıllık ranta dönük kentsel yeniden yapılanmalarda arsa spekülatörleri, imar talancıları ve onların siyasetçileri kazanırken kentler, toplum, çevre, kültür ve gelecek kuşaklar kaybettiler...

Önceki cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, mimarlık ve şehircilik günlerini mutlaka özlü ve yol gösterici bir bildiriyle kutlardı. Galiba 2005 yılı Dünya Şehircilik Günü mesajında demişti ki:

Kentleşme, apartmanlaşma değildir...

Bu gerçek şehircilik politikamızı da belirleyebilseydi; binlerce yıllık kentlerimiz torunları yaşındaki Avrupa kentlerinden çok daha kimlikli bir çağdaşlığa kavuşmazlar mıydı?

Ne var ki sözde muhafazakâr-liberal siyasetçilerin kesintisiz apartmanlaşmapolitikaları, güzelim kentlerimizi tekdüze yerleşimlere dönüştürdü. Şimdi aynı aymazlığı TOKİ de abartarak sürdürüyor. Oransız ve izansız bir müteahhit mimarisitüm ülkeyi kaplıyor...

‘Kısa Film’e adayım

ŞPOnun kentsel yeniden yapılanma konusunda bir de kısa film yarışmasıdüzenlediğini duyunca gözümün önüne bir afiş geldi. Erdoğanı Menderes ve Özalla gösteren Milletin Adamları...

Başbakan onların devamıyım demekte ne kadar haklı! Türkiyenin ranta dönük kentsel yeniden yapılanma tarihini de bu üç başbakan simgelemiyor mu?

Menderesli 1950ler, ilk imar aflarının, tarihi yapıları arsa yapan ilk apartmanlaşmanın ve özellikle İstanbuldaki otomobil uğruna ilk büyük kentsel yıkımların yıllarıydı.

1980’lere dek ülkeyi sarmalayan apartmanlaştırma planlarının Islah Planlarıyla gecekondu alanlarında da uygulanması ise Özallı yılların mirasıdır. Kentsel yeniden yapılanma kaçak yapıların yeni katlar çıkılarak tapulanmasına dönüşürken orman ve kıyı tahsisleriyle birlikte altyapısız gökdelenleşme başladı...

Şimdi Erdoğan da aynı sürecin pazarlamacı imar politikasıyla şehircilik tarihine geçiyor. O kadar ki ne Menderesin ne de Özalın akıl edebildikleri torba kanunlarda bile imar ayrıcalıklarına yer veriliyor.

ŞPOnun kısa film yarışmasına Milletin Adamları afişiyle katılıyorum. Yarım yüzyıllık kentsel yeniden yapılanma tahribatımızı bundan daha kısa gösteren bir belgesel olabilir mi?

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları