Sokrates Kazandı…

02 Şubat 2015 Pazartesi

Yunanistan’da seçimleri genç lider Aleksis Çipras kazandı. Aslında kazanan Sokrates döneminden beri yaşayan “akıllı cesaret” kültürüdür. Bilineni eleştirmeye, kabul edileni sorgulamaya dayanan Sokrates kültürü genç siyasetçinin kişiliğinde zafer kazanmıştır.
(Geçen hafta yayımlanan “Sokrates’in Ölümü” başlıklı yazımda doğum ve ölüm tarihleri yer değiştirmiştir. Bana ait olan bu yanlışı düzelten dikkatli okurlarıma teşekkürü borç biliyorum.)
Sokrates’in doğum tarihi vardır ama ölüm tarihi olmamalıdır, çünkü bu büyük düşünür her zaman yaşamaktadır.
Nedir “akıllı cesaret?”
Nedir, “bilineni eleştirmek?”
Nedir, “kabul edileni sorgulamak?”
İşte, bizim “özgür akıl” dediğimiz, “özgür cesaret” dediğimiz şey budur.
Yunanistan’da başbakan olan genç lider, bütün tabulara cesaretle karşı çıkmaktadır.
Nedir bu tabular? “Dünyayı yöneten büyük sermayedir” önkabulüne karşı çıkmaktadır.
“Büyük sermayeye karşı çıkılmaz, dedikleri yapılır” dogmasına karşı çıkmaktadır.
Büyük devletlerin borçlandırıp ekonomiye el koyma tutumuna karşı çıkmaktadır.
Bin yılların Ortodoks dogmasına karşı çıkmaktadır. İnancının olmadığını açıklamakta, kravat takmamaktadır.
Eski Yunan kültürünü, sonradan yeniden canlandırılan “özgür akıl toplumu” olan Aydınlanma kültürünü ülkesinde yaşam biçimi olarak iktidara getiren bir lider görüyoruz.
Emperyalist kapitalist küresel egemenliğe meydan okuyan gerçek sosyalist bir liderin başarısını görüyoruz.
Bu lider başarılı olacak mıdır?
Bu meydan okuma, çağın egemenleri tarafından nasıl karşılanacak, hangi manevralarla uğraştırılacaktır? Bunu göreceğiz.
Ama, bu başarı kendi başına büyük bir olgudur. Bu genç liderin ve 10 milyonluk bir ülkenin yaşadığı büyük bir tarihsel değişimdir.
Heyecanla değil, “akıllı cesaretle” değerlendirilmesi gereken bir değişimdir bu.

***

Türkiye’de egemen olan siyasal anlayış, “din eksenli bir toplum yaşamı”nı hedefleyen, ekonomiyi de “borç ekonomisi” ile vatandaşın sırtına yükleyen, fakirleştirilen halk kesimlerini de “sadaka ekonomisi” ile kendine bağımlı kılan bir uygulamadır.
Osmanlılık özlemi de Osmanlı’yı anlamayan, onu “kılıç kalkan başarısı” sanan, kendi içine kapalı bir kibirle dünyaya bakmayı “güçlü irade” belleyen bir yanılgıdan ibarettir.
Tersine, Osmanlı, kılıç zoruyla da olsa gittiği bütün ülkeleri kendi yaşamları içinde tutmuş, onlardan aldığı her şeyi kendi kültürüne katarak zenginleşmiştir.
Osmanlı, dogmalardan uzak kaldığı sürece başarılı olmuş, kültürünü genişletmiş, dogmalara teslim olduktan sonra gerilemiş, sonra da çökmüştür.
Kibirle baktığı topluluklara yenilmiş, güçlü ordusu gerilemiş, sonuçta, parçalanıp paylaşılmıştır.
İşte tam o sırada, genç bir dâhi, Mustafa Kemal ortaya çıkarak bu enkazdan yeni bir Cumhuriyet kurmuştur.
Atatürk, her zaman kazanan “akıllı cesaret”in temsilcisidir.
O da Sokrates’in yolundan gitmiş, Aydınlanma kültürü ile bizim toplumumuzu tanıştırmıştır.

***

“Akılsız cesaret” de vardır. Hem de cüret denecek ölçüde pervasız bir cesaret türüdür bu. Kimi zaman kazanır da... Şaşırtıcı başarılar elde eder. Ama işte, fark oradadır ki, bu başarıların sonu kötü biter.
“Akılsız cesaret” baş döndürür, sarhoş eder, sahibini kibirle doldurur, gerçeklere karşı körleştirir.
Buna karşı çıkan “ürkek akıl” da başarı kazanamaz. “Ürkek akıl”, kendini ortaya koymaktan kaçınır, ötekine gizlice özenerek onun güdük bir benzeri olmaya çalışır ve elbette kaybeder.
Ne mi yapmalı?

***

Bir: Tarihin doğrularını temsil etmeli.
İki: Bu doğruları “akıllı cesaretle”, büyük bir güçle ortaya koymalı.
Üç: Hiç kimsenin taklidi olmamalı, kendinin aslı olmalı.
Dört: Mutlak kazanmayı hedeflemeli ve kazanmalı.
Kazanılır. Kazanılmalıdır. Kazanılacaktır.
Çünkü “tarihin doğruları” hep kazanır.
Belki er, belki geç, ama mutlaka…
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları